Jisung, gözlerini açtığında mutfaktan gelen tıkırtıları duymasıyla önce hafifçe kaşlarını çatmış, ardından da geceyi hatırlamasıyla esneyerek yerinde doğrulmuştu. Seungmin hâlâ yanında uyuduğu için onu uyandırmamaya özen göstererek yerinden kalktı ve üzerindeki battaniyeyi düzeltti. Fena halde başı ağrıyordu. Yavaş adımlarla mutfağın yolunu tuttu, arkası ona dönük biçimde kahvaltı hazırlayan gençleri gördüğünde gülümsemeden edemedi.
Fark edilmemekten faydalanarak Chan'a arkasından yaklaştı, bir anda zıplayarak kollarını boynuna doladı. "Yakışıklı ve kaslı iki bey erkenden kalkmış, mutfağımda kahvaltı hazırlıyor. Hâlâ uyuyorum da rüya mı görüyorum acaba?"
Chan yeni uyanmış olmasına rağmen fazlasıyla enerjik görünen gence gülerek baktı. "Sana da günaydın sincap. Pek erken sayılmaz aslında öğlen ikiye geliyor saat."
"Çüş! Uyumuş muyuz o kadar?"
"Tüm gece ağlarsanız uyursunuz tabi. Hemen gittin onun boynuna atladın, nerede benim günaydın öpücüğüm?" dedi Minho bu sefer de. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, hafifçe kaşlarını çatmıştı.
"Burada!" Chan'dan ayrılıp tek adımda sevgilisine yaklaştı, bir elini göğsüne diğerini de omzuna koydu ve dudaklarını kısa süreliğine birleştirdi Jisung.
O, kaş çatmayı bırakarak sırıttığında ise siyah saçlı olanın yanağını öpmüştü. "Başım ve gözlerim fena ağrıyor, ben biraz daha uzanacağım. Kahvaltı hazır olduğunda çağırırsınız aşk adamlarım." Mutfaktan çıkmak üzere olan sevgilisinin poposuna son anda vurdu Minho.
Yaklaşık yarım saat sonra Jisung'u tekrar kaldırmışlar ve kahvaltı etmişlerdi ancak Seungmin hâlâ uyanmamıştı. Hem mental hem de fiziksel açıdan yorulduğu için uyandırmak istemiyordu diğerleri de.
Saat öğleden sonra 4'ü geçmişken yeni yeni gözlerini aralıyordu. "Siktir..." Elini ağrıyan başına götürdü, uzanmayı bırakıp yavaşça oturur pozisyona geçti. Karşı koltukta oturan Chan anında sevgilisine yaklaşmıştı. "İyi misin?"
Seungmin onaylar anlamda bir mırıltı çıkardı, "Başım ağrıyor sadece." dedi yeni uyandığı için kalın olan sesiyle.
"Bekle, su getireyim." Siyah saçlı olan hızla mutfağa gidip getirdiği suyu teşekkür ederek aldı, içtikten sonra boş bardağı koltuğun yanında duran sehpaya koydu. O sırada gözüne çarpan telefonunu aldı, küçük bir tereddütle ekranı açtı. Bir arama, sabah 10.12'de annesinden gelen tek bir arama vardı sadece. Ne endişelendiklerini belirten bir mesaj vardı ne de babası nerede olduğunu sormak için aramaya tenezzül etmişti. Sıkıntıyla iç çekerek tekrar yastığa bıraktı başını.
"Jisung nerede?"
"Minho ile dolaşmaya çıkmışlardı, gelirler birazdan." Uzandığı koltuğun önünde diz çöken Chan aşık olduğu gencin saçlarını okşuyor, ilgiyle bakıyordu yorgun gözlerine.
Hemen aile konusunu açıp canını sıkmak istemediği için "Bir şeyler yemek ister misin?" diye sordu bu sefer. "Hemen hazırlayabilirim."
Olumsuz anlamda başını salladı Seungmin. Zaten dibinde olan bedene doğru açtı kollarını. "Sarılsana bana." Şu an buna daha çok ihtiyacı vardı.
Siyah saçlı olan sevgilisinin geri çekilerek açtığı boşluğa uzandı, onu da göğsüne çekip güvende olduğunu belli etmek istercesine sıkıca sardı kollarını bedenine. "Nasıl hissediyorsun?" Biraz konuşup rahatlamak ona iyi gelebilirdi.
"Bomboş. Beni merak etmemişler bile. Sanırım cidden hiç değerim yok onların gözünde. Sadece istemedikleri ilişkiden doğan istemedikleri bir çocuğum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glimpse Of Us || ChanMin
Fanfiction"Bazen gözlerine bakıyorum ve orada bizden bir parça görüyorum" | yarı texting Yan shipler: Minsung, Changlix