Merhaba. Bambaşka bir konuyla kapılarını aralayan ficle karşı karşıya getireceğim sizi. Öncelikle bu fic için çok heyecanlı olduğumu bilmenizi istiyorum en yazmak istediğim fic bu oldu galiba. Fazla uzatmayalım, keyifli okumalar.
.
.
.
.
.
.
.
.
.Yazar
Kraliçeyi öldürmekle görevlendirilen cellat, kendisine verilen görevi gerçekleştirmek adına Manobal Hanedanlığına gelmişti. Görevlileri bir şekilde atlatan genç cellat sarayın içine sızmış ve kendisini kraliçenin odasının önünde bulmuştu. Pekala bir Kraliçeyi öldürmek pek akıl kârı değildi ancak cellattaki cesaret hafife alınacak gibi de değildi. Siyah maskesini düzeltip elindeki gümüş hançeri sıkıca kavradı. İşini çabucak bitirmeli ve burdan tüneyip gitmeliydi.Demir kapının kilidini hançerin ucuyla açtığında tekrar etrafına göz gezdirdi. Meşalelerin aydınlattığı saray koridorunda kimsecikler yoktu. Kapı sessiz sedasız açılırken cellat odaya girdi. Kraliçe Manobal, tülle süslenmiş yatağında uyurken sessizce yaklaştı, yatağın etrafını çevreleyen tülleri elinin tersiyle çekti. Kraliçe her zamanki gibi asilliğini koruyor, uyusa bile bu görünümden taviz vermiyordu.
"Bay Kim selam yolladı kraliçem, ölümünüz hayatında aldığı en iyi karar olacakmış."
Hançeri biraz geriye çekti ve hiç beklemeden kraliçenin kalbine soktu.
Hançeri soktuğu yerde biraz daha oynatarak kraliçenin ölümünün garantisini verirken gümüş cismi olduğu yerde bırakıp arkasına dahi bakmadan koşarak odadan çıktı.
Uzun koridorlar celladın ayak sesleriyle uğuldarken etrafta nöbet tutan askerlerin dikkatini çekmesi bir olmuştu.
"Yakalayın şu herifi!"
İki asker celladın peşine takılırken etraftaki gerici an katbekat artmıştı. Saraydaki koşturmaca haliyle diğerlerinin de kulağına gitmiş, prenses Lalisa'yı bile uykusundan uyandırmıştı.
Öte yandan celladın kraliçenin odasından çıkarken gören askerler endişeyle kraliçeyi kontrole gitmiş, gördükleri görüntüyle dünyaları başlarına yıkılmıştı.
"Derhal hekime haber verin, prensesin bundan haberi olmamalı."
Rütbesi büyük olan asker karşısındakine emir verdiğinde asker hızlıca kafasını eğip koşarak odadan ayrılmıştı.
Yatağından kalkan prenses bir şeylerin ters gittiğine emin olunca koridorları aşarak annesinin bulunduğu odaya gitmişti.
Gergindi. Hemde o kadar çok gergindi ki elleri ayakları titriyor, sanki kendisini tutmasa yere yığılacakmış gibi hissediyordu."Asker..."
Odanın kapısının eşiğinden konuştu prenses. Asker, prensesi görünce içinden lanetler ederek baş selamı vermiş ve köşeye sinmişti.
Prenses Lalisa, ne olduğunu anlamışcasına dolan gözleriyle meşalelerin aydınlattığı antika odanın içerisine girmiş, onu bekleyen hazin sonla karşılaşmıştı.
"Hayır,hayır,hayır..."
Prensesin göz yaşları yanaklarından süzülürken asker çekinse bile prensesin acısını çekmesine izin vermeden söze girdi:"Prensesim bu durumda ne olacağını gayet iyi biliyorsunuz. Düşmanlara açık vermeden yapmalıyız bu işi."
Ardından yatağın yanındaki masada duran kraliyet tacını alıp bir dizini kırarak prensesin önünde eğildi. Prenses boş bakışlarını askere atmaya devam ederken olanları anlamaya çalışıyordu. Asker sözlerine devam etti.
"Manobal Hanedanlığının yeni kraliçesi prenses Lalisa, taç ve beraberinde getirdiği bütün sorumluluklar bundan sonra sizindir efendim."
O sıra odaya giren hekim kadın ile askerlerde aynısını yaparak prensesin önünde eğildiler. Artık hanedanlığın yeni kraliçesi Prenses Lalisa idi.
Üç adım ötelerinde cansız bir şekilde yatağında yatan kraliçe Manobal olsa da herkes farkındaydı kraliçenin geri hayata dönemeyeceğini. Bu yüzdendir ki genç asker hanedanlık için kendisine verilen bu acı görevi yerine getirmiş, yeni kraliçe için şu anlık kendi aralarında olan taç törenini yapmıştı. Zira görevler, zamanı beklemezdi."Her şey Kraliçe Lalisa için."
Ve odada bulunanlar devam ettirdi;
"Her şey Kraliçe Lalisa için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Queen's Lady | Jenlisa
Random" Ve sen Ruby, 28 yıllık hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın." "Sizde öyle Kraliçe Lalisa, güzelliğiniz pahabiçilemez."