Bekleyeceğim

87 10 57
                                    

Jisung her zamanki gibi Minho'ya asla cevap vermeyeceğini bilse bile mesaj atmıştı. unutamıyordu onu. kendisinden ayrılışını unutamıyordu. onun yüzünü unutamıyordu. kendi adını seslenişini, saçlarını. hiçbir şeyini unutamıyordu. Minho onu gerçekten yıpratmıştı. Kendini tanıyamıyordu jisung. aynadaki sanki o değilmiş gibiydi. bu yüzden evdeki tüm aynaları kaldırdı. banyodakiler dahil küçücük bir ayna bile kalmamıştı evde. 'kafayı yemiş olmalıyım' diye geçirdi içinden jisung. kafayi yemiş olmalıydı....Öyle olmalıydı..olmalıydı....

***

Bu sefer Minho'ya mesaj atmayacaktı. yani kendince öyle söylemişti. Minho'nun bir arkadaşı onunla görüşmek istediğini söylemişti. daha doğrusu konuşmak. Minho'yu savunacağından veya şuanki hayatından bahsedeceğine emindi jisung ama hala gitmeye kararlıydı. arkadaşının adını bile zar zor hatırlamıştı. kaç yıl olmuştu ki? 5? 6? belki 7.. çok uzun zamandır onunla görüşmüyordu. Minho ile ise 4 aydır birlikte değildi. 7 yıl... 7 yıldır birlikte olduğu, doyamadıgı kişi, 4 aydir kendisinden uzaktaydı. bu tarz düşüncelerin arasında yüzerken otobüsün inmesi gereken yere vardığını gören jisung, yavaşça oturduğu yerden kalktı ve sakince otobüsden indi. kendisine atılan konumdaki restoranta doğru yürümeye başladı. içerisi rahatça gözüktüğünden kendisini beklemekte olan Seungmin'i gördü. kendisini asla aramamış sormamış, minho kendisinden ayrıldıktan sonra arkasını bile dönüp bakmamış olan Seungmin'i.. jisung için hayırsız bir arkadaştı seungmin. çünkü yakın olmalarına rağmen, minho ile ayrildiktan sonra ne kadar çökmüş olduğunu bilse de asla aramamıştı. ve şimdi, 7 yıldır doğru düzgün konuşmadığı kişinin yanına gidiyordu. konuşmaya..

restorana giriş yapıp seungmin'in yanına adımladı. seungmin onu fark edince boğazını temizledi ve oturuşunu düzeltti. tam konuşacakken jisung lafa girdi.

"bak seungmin, hic yorulmak istemiyorum. bana minho'yu savunacaksan ki büyük ihtimalle öyle yapacaksın beni yıpratma."

"jisung...hayir...öyle değil. ben senin için endişelenmiştim.. seni görmek istedim. seni merak ettim. gerçekten."

"seungmin... saol ama...ben yalanlara doydum. minho'dan bahsetmeye başlayacaksın birazdan"

"neden bana inanmiyorsun? bir kere bana inansan da konuşsak? olmaz mı?"

"...peki... tamam. sor bakalım"

"..."

jisung'un ani sorusuyla ne diyeceğini bilememişti seungmin. derin bir nefes aldı, yutkundu ve sanki uzun zamandır arkadaşlarmış gibi konuşma başlattı

"Nasılsın?"

"iyi...sanırım. sen?"

"idare eder"

"..."

"peki n-...pardon bunu cevaplamam lazım"

"tabi."

-jisung'dan-
seungmin telefonu çaldığı için dışarı çıkmıştı. benimle bir konuşma başlatmaya arkadaşım gibi konuşmaya çalışması hoştu. ama.. bunların bir teselli olduğunu biliyordum. ihtiyacım yok..benim sadece minho'ya ihtiyacım var ki o da asla geri dönmeyecek,.. o şuanki halinden memnun. benim olmadığım halinden. onun için mutlu olmalıyım. sonuçta sevdiğim kişinin mutlu olması beni de mutlu eder değil mi?...hayır...ben....mutlu olamıyorum. yüzüme takındığım gülüşler asla içten değil.
seungmin içeri geri geldiğinde oturmadı.

"jisung çok üzgünüm ofisimde bazı önemli dosyalar unuttum. onları almam gerek. hem saatte geç oldu konuşmamıza ofisimde devam ederiz zaten bir kaç dakika sonra da seni bırakırım böylece günü sonlandırırız. olur mu?"

orkide, minsung ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin