sekiz

141 17 27
                                    

Eve geleli yaklaşık bir saat kadar olmuştu. Bu bir saatte duş almış, yemek yemiş ardından da kendime yarım kadeh şarap doldurup evdeki ışıkları kapatmış ve yorgun bedenimi ay ışığının aydınlattığı salonumdaki l koltuğa bırakmıştım.

Bu aralar beynim fazlasıyla doluydu. Bu yüzden de sürekli bir şeyler düşünüyor, uykuya zor dalıp verimsiz bir uyku sonrası gün boyu baş ağrısı çekiyordum ve tüm bunların sorumlusu olan tek bir kişi vardı.

Önceden rakibim olarak gördüğüm bir kişi.

Bang Chan hayatıma girdiğinden beri hayatımı ciddi anlamda çekilmez bir hale getirmişti. Onunla anlaşma imzalamak bile bana fazlayken şimdilerde aynı masada ortaklar olarak toplantıya giriyorduk. Hatta kendisi evime kadar girebiliyordu...

Ben düşüncelere daldığım sırada yarım kadehim bittiğinde önce bir süre kendi kendime keşke şişeyi yanıma alsaymışım diye mızmızlanmış ardındansa kalkıp amerikan mutfağa doğru ilerlemiştim.

Yeni bir yarım kadeh doldurup bu sefer şişeyi de yanıma almaya karar verdiğim sıradaysa kapımın çalması üzerine şaşkınlıkla elimdekileri ada tezgaha bırakmıştım.

Bu saatte kim gelirdi ki?

Muhtemelen Jisung'dur diye ilerlediğim ama aynı zamanda da Jisung'un gelmeden önce arayacağına emin olduğum için içten içe Jisung olmadığını da bildiğim kapıya vardığımda kapı deliğine eğilmiştim.

Tabi şu an görmeyi isteyeceğim son kişiyi görünce de  zaten fazla yüksek olmayan moralim istemsizce daha da düşmüş ve açmazsam buradan gitmeyeceğine emin olduğum için istemeye istemeye kapıyı açmıştım.

"Ne işin var burada Chan?"

"Çok özledim seni, bir göreyim dedim."

Yine o klasik alaycı ifadesiyle konuşan Chan yüzüne yumruğumu geçirmemi söyleyen tarafımı açığa çıkardığı sırada o, benden izin almadan evime girmiş ve yanımdan geçerek yerini bildiği salona doğru ilerlemeye başlamıştı.

Her ne kadar bu hareketi de sinirlenmeme sebep olsa da Chan böyle biriydi ve sanırım onu artık kabullenmiştim. Bu yüzden de yaptığı bu kabalığı daha sonra yüzüne vurmaya karar verip ben de sessizce peşine takılmıştım.

Birlikte salona girdiğimizde o koltuklara ilerlemeden önce "Şarap?" demem üzerine beni "Olur." diye yanıtlamıştı.

Bunun üzerine ben sol taraftaki mutfağa ilerlediğimdeyse o da koltuklara ilerlemek yerine arkamdan gelmişti. Ben onu takmayıp dolaptan bir kadeh daha çıkartıp ona doğru geri döndüğümdeyse o gelmeden önce kendime doldurduğum kadehten içmeye başladığını görmüştüm.

"Hey, o benimdi!"

"Tamam şimdi de benim oldu."

Chan'in konuşması yine sinirlenmeme sebep olduğunda istemsizce çatılan kaşlarıma kısa bir süre bakan Chan önce bu halime gülmüş ardından da "Çocuk musun Hyunjin? Kavga mı edelim bir kadeh için?" diye konuşmuştu.

Bunun üzerine bense ona gözlerimi devirmekten kendimi alıkoyamamış ardından da yeni çıkarttığım kadehe biraz şarap doldurmuştum.

"Benim çocuk olmamı geçelim şimdi de şu basın açıklamasından konuşalım."

Ada tezgahın salon tarafında oturan Chan'in karşısına, mutfak tarafına, oturduğum sırada konuştuğumda Chan önce beni kafasıyla onaylamış ardından da "Konuşalım." demişti.

"O açıklama ne Chan? Çocuk mu kandırıyoruz. Yok korumalardan biri yanlışlıkla silahını ateşlemiş de bilmem ne. Bir kurşunla da üç adamın yaralanıp hastaneye kaldırıldı dimi?"

Benim konuşmam üzerine kısa süreliğine duraksayan Chan "Haklsın, saçma bir açıklamaydı. Ama gerçekleri açıklayamazdık. Hem basın kaç adamımın yaralandığını bilmiyor. Davetliler de bunu basına sızdıracak kişiler değil. O yüzden de davettekilere göre mantıksız olsa da orada olmayan birinin açısından bakınca gayet mantıklı bir açıklama." diye açıklama yapmıştı bana.

Konuşması bana mantıklı geldiği için cevap vermek yerine kafamı sallamış ardından da arkasında kalan camdan vuran ay ışığı yüzünden ilahi bir varlığa benzeyen Chan'den bakışlarımı çekmeden şarabımdan bir yudum almıştım.

Bu sırada eli arkasına giden Chan'se yine olmaması gereken bir şey yapmış ve benim şaşkın bakışlarım eşliğinde arkasından çıkarttığı bir silahı tezgaha bırakmış ardından da tezgah üzerinden bana doğru ittirmişti.

"İstemiyorum demiştim."

Konuşmamın hemen ardından önümdeki silahı tekrar Chan'in önüne ittirdiğimde Chan tam konuşmaya hazırlanmışken onun konuşmasına izin vermeden tekrar konuşmaya başlamıştım.

"Sana net bir şekilde istemediğimi söyledim. Bunun üzerine yapman gereken şey onu evime getirmek olmamalıydı."

Ben konuşurken gözlerini benden kaçıran Chan mahçup bir şekilde kafasını eğdiğinde onun bu haline alışık olmadığım için biraz şaşırmış olsam da çok geçmeden toparlanıp tekrar konuşmaya başlamıştım.

"Eğer bana bir şey olabileceği ihtimali seni gerçekten endişelendiriyorsa o adamları bir an önce bulmaya bak. Çünkü bunları başıma sen açtın ve çözümü benim silah taşımam değil o adamların ortadan kaldırılması."

Chan konuşmamın sonuna kadar kadehine bakmış kafasını önünden kaldırmamış, ben konuşmayı bitirdiğimdeyse kısık bir sesle "Haklısın." demişti.

Bu beni acaba gerçekten üzgün mü diye düşündürüp şaşırttığı sıradaysa "Ben... özür dilerim." demiş ve ben daha da çok şaşırdığım sıradaysa kadehinde kalan şarabı tek yudumda içip oturduğu yerden kalkmıştı.

Kalktıktan hemen sonra tezgahtaki silahı hızlıca oradan aldıktan sonra "Ben gideyim artık." deyip salonun kapısına doğru ilerlemişti.

Bu sırada ben de hızlıca şaşkınlığımı üzerimden atıp peşine takılmış ve ona kapıya kadar eşlik etmiştim.

İkimiz de sessizce kapıya kadar ilerledikten sonra Chan kapıyı açtığında bir şeyler demek onu durdurmak istemiştim. Ama ne desem bir türlü karar verememiş aynı zamanda da her ne kadar onu ilk kez böyle gördüğümden kendimi garip hissetsem de haklı olduğumu bildiğimden konuşasım gelmemişti.

Fakat maalesef ki omuzları düşmüş şekilde evimden çıkıp asansöre ilerleyen Chan'e birkaç saniye daha baktıktan sonra kendimi tutamamış ve "Chan" deyip onun durmasını sağlamıştım.

Benim adını seslenmemle duran Chan bunun hemen ardından da bana döndüğünde bakışlarımız birleşmiş ve ben "Kendine dikkat et." demiştim.

Bunun üzerineyse beni yine şaşırtan bir şey yaşanmış ve Chan'in yüzüne büyük bir gülümseme yerleşmişti.

Sanırım bu Chan'in gerçekten gülümsediğini gördüğüm ilk andı.

"Ederim, sen de dikkat et Hyunjin."

Ben şaşkınlığımı belli etmemeye çalıştığım sırada konuşan Chan benim de yüzüme bir gülümsemenin yerleşmesine sebep olduğunda o asansörü çağırmış ben de eve girip kapıyı kapatmıştım.

Tabi bunun hemen ardından da yüzümdeki gülümseme hızlıca silinmiş ve başıma iş açan Chan'e dikkatli olmasını söylediğim için kendime kızmaya başlamıştım.

Tabi bunun hemen ardından da yüzümdeki gülümseme hızlıca silinmiş ve başıma iş açan Chan'e dikkatli olmasını söylediğim için kendime kızmaya başlamıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

garip bi bölümdü biliyorum ama kurgu ilerledikçe güzelleşecek bölümler söz

moonlight ↦ hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin