4. Bölüm

129 27 409
                                    

Herkese merhaba umarım zevkle okuyorsunuzdur...
canı sıkılan herkese keyif, kendi gerçekliğinden sıkılanlara sığınak olması dileğiyle :)

Sabah okula giderken sınıftakilere dün neden okula gelmediklerini sormayı düşünürken içimde kötü bir  şeyler olacağına dair anlamsız bir his vardı. Ve bu hissim hiç yanılmamıştı küçüklüğümden beri.
Bunu kimseye açıklamasam da babamın öleceği gün anlamsızca onun evde kalmasını ve evden ayrılmaması için ağladığımı hatırlıyorum.
Acaba bu bana özel bir durum mu yoksa Ayzar olmamla bir alakası mı var diye düşünürken aniden okula varmış olduğumu şaşkınlıkla fark ettim.

Zaman nasılda bu kadar çabuk akabiliyordu anlamıyordum. Her zaman yolda yürürken düşüncelere dalardım ve bu yüzden okula nasıl vardığımı anlamazdım ama bu sefer işler farklıydı çünkü gerçekten okula çok erken varmıştım. Normalde kırk dakikada aldığım yolu şimdi yedi dakikada kat etmiştim. Ben bu süreyle koşarak ancak okula varırdım.
Aniden kafama dank etti ve bileklerime baktım. Evet tamamlanmıştı ve çok güzeldi. Neredeyse gerçek bir bileklik takıyormuşum gibiydi. Sanki canlıydı. Güneşin altında dans ederek parıldıyordu. Bu...bu çok havalıydı. Bu her şeyi açıklıyordu işte. Hızlanmıştım ve muhtemelen aşırı güçlenmiş ayrıca çeviklik kazanmıştım.

Acaba sırtımdaki Anka’nın kanatları da çıkmış mıdır diye düşünürken lavaboya gidip bakmaya karar verdim.
Gömleğimi çıkardığımda karşılaştığım manzara beni şok etti. Sırtımda kanat şeklinde alevler vardı sanki. Kanattan çok alevdi, oysaki ben ateş renginde kanatlar bekliyordum. Ama durum bunun tam tersiydi. Sırtımdaki kanat şeklindeki alev dövmesi sanki hareket ediyordu.

Sınıfa girdiğimde herkesin sınıfın en arkasında pencere tarafındaki masada toplanıp bir şeyler tartıştığını gördüm.

‘’Hayırdır, ne oluyor.’’
‘’Dün Gül bayıldı ve hepimiz hastaneye gittik.’’

Sesin sahibi Gül‘ün en yakın arkadaşı Lale’ydi. Gül okulun en iyi ve en güzel kızı olduğu için onu sevmeyen kimse yoktu. O yüzden tüm sınıfın onun peşinden gitmesine hiç şaşırmamıştım. Ayrıca okulda bana dostça davranan tek kişi de oydu. Tabi okulda herkes bana düşman değil ama benimle dostane bir şekilde konuşan ve beni ciddiye alan tek kişi Gül’dü. –öğretmenler dışında tabi. –
‘’Evet sen okulda kitaplara gömülmüşken dünyada iyi insanlara kötü şeyler gelebiliyor.’’ Ah gene mi Cihan. Aniden aklıma gelen şeytani bir fikirle:

‘’Senin beyin ölümünün gerçekleşmesi gibi mi mesela. Hem bence bundan haberim olmamasının sebebi beni revire gidecek hale getirmen.’’
‘’Cihan lütfen bari şimdi yapma ne istiyorsunuz bu çocuktan anlamıyorum ki.’’
'' Onun derdi benimle değil Gül, kendiyle, ama sen ikimizi de merak etme biz bu şekilde gayet iyi anlaşıyoruz.''
‘’Sen şimdilik Gül’ün bu haline dua et ama merak etme çıkışta seni bekliyorum.’’ diye fısıldadı Cihan yanımdan geçerken.
‘’Merak etme gelirken seni çok bekletmem bir tanem.’’
‘’Ne oldu sana!’’
‘’Neyim var ki her zaman ki benim işte. Sen beni bırak da dün sana neler olduğunu anlat bayıldığın doğru mu.’’
‘’Hayır hayır sen suratına bak bir.’’

İşte o an gözlerimdeki ve elmacık kemiklerimdeki değişiklikten bahsettiğini anladım. E ne de olsa beni umursayan bir Gül olduğu için bendeki değişikliği bir o fark ederdi. Diğerleriyse sadece varlığımdan ötürü dikkatlerini bana yöneltirlerdi.
‘’Ha şimdi anladım sen kemiklerim ve gözlerimden bahsediyorsun. Aslına bakarsan ergenliğin nadir bulunan bir etkisiyimiş; surat kasları, göz rengi ve kemiklerin ani gelişimi.’’ Diye yalan söyledim ona.
‘’Daha önce ergenliğin böyle bir etkisi olduğunu hiç duymamıştım.’’

Erken UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin