18. SOKAK VE HAYAT

37 6 36
                                    

-3 yıl önce-
(Gökhan'ın anlatımıyla)

Hırsızlık olayından sonra bana bambaşka şeyler öğretmeye başladılar ve bir daha hırsızlık yaptırmadılar ve bu sefer de ne için bunları yaptırılıyordu anlamıyordum.

Hırsızlık olayından sonra iki yıl o adamların yanında kaldım.

Dövdüm, dövüldüm. Aç bırakıldım. Depolara hapsedildim, sokakta yattım, işkenceler çektim bana hepsini yaşattılar ama bir konu da onlara minnettarım, bana hayatı öğrettiler.

Bir gün orada ki bir adam başlarına götürmem için bana bir şey vermişti. Odanın kapısı açıktı o yüzden kapıyı çalmaya gerek duymadan içeriye girdim.
Sandalye de bir adam oturuyor diğeriyse elinde ki aletlerle bir şeyler yapıyordu. Ne yaptıklarını anlamayarak kaşlarımı çattım.

"Ne oldu delikanlı?" Sesin geldiği yere döndüğüm de eşyayı teslim etmem gereken adamı görerek yanına gittim.
"Bunu size vermemi söylediler."
Elimden bezle sarılı şeyi alarak açıp baktı. Ardından tekrar bezi sararak kafasını salladı. Odadan çıkmak için arkamı döndüğümde sandalye de oturan adamın üzerinde bomba olduğunu görmemle gözlerim büyüdü.

"Bu... gerçek bomba mı?" Diye sordum saf saf, tabi ki de gerçekti.

"Tabi." Bombayı imha etmeye çalışan adam konuşunca bomba bağlı adam tarafından kafasına tokat yedi, "Çocuğu niye korkutuyorsun mal."

Evet doğru söylüyordu, hem korkmuş hem de şok olmuştum. Hayatımda hiç canlı bir bomba görmemiştim. Adam bombayı imha edince dikkatlice yeleği çıkardı, bir an hareketlerine dalmıştım ama sonra kendimi toparlayarak odadan çıktım.

Bana öğrettikleri şeylere tekrar gelecek olursam, dövüşmeyi öğrenmiştim, sokak hayatınız varsa bilmeniz gereken en önemli şeydi. Her gün sokakta kalmıyordum tabi ki ama istemedikleri şeyleri yaparsak ya da istedikleri şeyleri istedikleri gibi yapmazsak çeşitli cezalar alıyorduk. Onlara o kadar boyun eğmiyordum ve bu dik başlılığım çok yara almama sebep olmuştu.

Silah kullanmayı öğrenmiştim, neyse ki henüz kimseyi öldürmemi istememişlerdi. Eğer isterlerse de yapmaz ve yine ağır bir ceza alırdım ama razıydım. Kimseyi öldüremezdim.

Ve daha öğrenmemem gereken bir çok şey öğrenmiştim... neden hâlâ onların yanında kaldın diyeceksiniz belki ama gidecek hiç bir yerim yoktu. Garip bir şekilde onlar bana ben onlara muhtaçtım. Bana ne yaparlarsa yapsınlar öldüremezlerdi. Bunu bildiğim için biraz daha rahat hareket ediyordum ama sonra cezamı çekiyordum. Ölüm olmuyordu bunun cezası belki ama ölümden beter oluyordu.

Eve girerek odaya geçeceğim sırada bir kız çığlığı duydum,"Bırakın beni!"
Kaşlarımı çatarak sesin geldiği kapıya kulağımı yaslayarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. İçeri de kim olduğunu bilmediğim bir kız şiddetli şekilde ağlıyordu. Dayanamayarak kapıyı bir hışımla açtım.

Ah! Orospu çocukları. Bir kız çocuğuna saldıracaklardı, "Ne yapıyorsunuz lan burada!" Dedim sert bir sesle.

"İşine bak Gökhan."

Alayla güldüm, bakışlarım kız çocuğuna kaydı, 10-11 yaşlarında duruyordu. Korkudan titriyordu. Yıllardır kalbime kötülük ekmeye çalışsalar da başarılı olamamışlardı, hâlâ vicdanım vardı. Hâlâ yaşayamadığım çocukluğum içimde yara olarak kalmıştı. Kendi çocukluğuma iyi gelememiştim ama bundan sonra elimden geldiği kadar çocuğa iyi gelecektim.

Bir saniye düşünmeden karşımda ki adama yumruk attım. Dövüşmeyi bana öğretirken onların üzerinde uygulayacağımı düşünmeleri lazımdı. Bir adamın karnına güçlü bir tekme atarak iki büklüm olmasını sağladım, diğerinin kafasına dirseğimle vurarak burnunu kanattım. Bu süre de o kadar kan görmüştüm ki artık alışmıştım ki. Küçük kızın hâlâ korkuyla titrediğini gördüm,"Ne bekliyorsun abicim kaçsana." Kız bir saniye düşünmeden çıplak ayaklarını umursamadan hızla koşmaya başladı.

Bu sırada diğer adam toparlanmıştı, iki kişiye karşı koyamadım, sonuçta benden daha iyi dövüşüyorlardı. Yine de küçük kızın uzaklaşmasını kolaylaştırmak için onları oyalamam gerekiyordu. Elimden geldiğince direndim ama bir noktadan sonra gücüm tükendi.

"Hiç akıllanmıyorsun Gökhan Özberk."

Kollarımdan turarak beni bir depoya attılar, sesimi çıkarmadım. Alışkındım, buraya sık sık gelirdim. Önümde yine aç ve susuz kalacağım günler vardı. Kanserden dolayı açlığa da susuzluğa da alışmıştım, içime oturan tek şey kanserken bir gün iyileşmeyi ve eski iştahıma kavuşmayı ve özlediğim yiyecekleri yemeyi hayal ederdim oysa böyle bir duruma düşeceğim hiç aklıma gelmezdi.

Ellerimi yumruk yaparak zorlukla yutkundum, hepsi ailem yüzündendi. Ablalarımı çok seviyordum çünkü kardeşlik bağını gerçekten hissediyordum. Benim için çok özel bir şeydi ama bana söyledikleri, hâlâ içim de bir yara olarak kalmıştı. Gideceğini ve acımın soğuyacağını hiç sanmıyordum.

-Günümüz-

Oyayla günlük rutinimiz olan ders çalışmak için sakin bir parka gelmiştik. Etrafta çok az insan vardı ve bizde bir masaya oturmuş ders çalışıyorduk. Şükür ki liseden kurtulacaktım, yirmi yaşındayken lise de sürünmek hiç hoşuma giden bir şey değildi.

"Ay." Dedi Oya aramızda ki sessizliği bozarak, "Sıkıldım ben, biraz mola mı versek."

Gülümseyerek başımı salladım, "Olur güzelim verelim."

Ayağa kalkarak gidip çimlere oturdu, "Gelsene yanıma." Yanına gittiğimde sırtını ağaca yaslayarak kollarını açtı. Gülümseyerek kollarına sokuldum.

Saçlarımla oynayıp öptü, kanserken kaybettiğim saçlarımı.

Ellerimi tuttu, başkalarına yumruk attığım ellerimi.

Yanaklarımı öptü, defalarca yumruk ve tokat yediğim yanaklarımı.


Arkamdan bedenime sıkıca sarıldı, İtilip kakılan bedenimi.

Oya farkında olmadan tüm acılarımı ve yaralarımı sevdi, iyileştirdi. Başımı kaldırarak güzel yüzüne bakıp gülümsedim, "Ne güzel seviyorsun sen beni ya." Yanağına bir öpücük kondurdum.

Kıkırdayarak bana daha sıkı sarıldı. "Oy aşkım benim." Kıkırdayarak bana sarılan ellerini tutarak gözlerimi bir kaç dakikalığına kapattım.

KARANLIK 2 (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin