0.8

520 44 50
                                    


Minho:

Bakışlarım önümdeki yemekteyken zorlukla yutkundum. Beynim uyuşmuş gibi ne olduğu belli olmayan düşüncelerin arasında kaybolmuş, masadaki gürültüyü duymaz hale gelmiştim. Sadece 1 saniye.

Bu hale gelmem 1 saniye sürmüştü. 1 saniye bütün hücrelerime kadar dumura uğramama yetmişti. Aldığım nefes ondan sonra alacağım tüm nefeslere daha önce hissettiğim hissiyatların etkisini dağıtırken titrememe engel olamamıştım.

Bir şeyin beni bu denli etkilemesi ve kontrolü altına alması normal değildi. Bunu kabul ediyordum ama kabul edemediğim o kokuyu hiç beklemediğim bir anda hiç beklemediğim bir şekilde almış olmamdı.

Portakal çiçeği kokusu.

O gün odamda uyanır uyanmaz duyumsadığım bu koku bir haftadır peşimi bırakmıyordu. O geceye dair anılarım bulanık olsa da hepsinin arasından sıyrılıp bütün sağlığıyla karşıma çıkan tek detay buydu.

Aptal değildim. Tamam nereden düşünmeye başlayacağımı bilmiyordum ama aklımdan geçen şeylerin olabilitesini düşünebilecek bir zekaya sahiptim. Tek sorun kendimden nefret edecek düşünceler içine girmek istemememdi. Bu düşünceler tüm hayatımı etkileyebilir ve beni daha berbat bir duruma sokabilirdi. Sanki şuan çok iyi bir ruh halindeymişim gibi.

Neydi bu olan şey?

Günlerce o kokuyu aklımdan çıkaramamam; o günlerin yıpratarak geriye sadece usul bir hissiyat bırakarak kaybolduğu, yastığımın üzerinde istemesem de duyumsamak için çabaladığım o kokuyu aramam.. Ve sanki boktan bir victorian dönemi dizisinin olayları kökten değiştirip hikayeyi bambaşka yerlere taşıyacak, asıl hikayeyi başlatacakmış gibi duran bir sahnesini yaşamam bulunduğum yerden beni soyutmaya yetecek bir durum oluşturuyordu.

Günlerdir başımı ağrıtan şey o portakal çiçeği kokusu değildi, şuan o kokuyu Arinin odasından almamdı. Girdiğim düşünce seli kafamı patlatmak istercesine gür bir sese ve boyumu aşan dalgalara sahipti. Ellerimdeki soğukluk ve bedenimdeki hissizliği saymıyordum bile.

Bir tarafım ise sakinleşmemi söylüyordu. Aptal mısın Minho! Portakal çiçeği kokusu aldın diye en yakın arkadaşının sevgilisiyle yatmış oluyorsun! Sadece buna bakarak böyle bir kanıya varamazsın sakin ol.

"Yemeyeceksen bana ver, oynaya oynaya mahvettin güzelim yemeği!" Changbin'in sesi düşüncelerimi anlık susturarak içinde bulunduğum gürültüyü bir bıçak gibi kesti. Bakışlarım kendimden habersiz sert bir hal alırken masada bir sessizlik oluştu. Onlardan ayrıldığım en belirgin özelliğim de buydu galiba. Onlar gibi kelimelerimi kullanarak vermezdim tepkimi. Onun yerine bakışlarıma ve hareketlerime yansıtırdım.

Bilerek yaptığım bir şey değildi, karakterim böyleydi.

Şuan susması gerektiğini anlayan arkadaşım yemeğine devam ederken Jisung bir kahkaha patlatmıştı. Hyunjin de ona eşlik ederken sinirli bir gülüş kaçtı dudaklarımdan. Ben içinde bulunduğum bu durumu sikeyim. Duygularım karman çorman olmuş, ne hissedeceğimi şaşmıştım.

"Adam bakışlarıyla ağıza nasıl sıçılır kitabını yazmış sen hala dağ ayısı gibi kükre Changbin." Jisungun sataşması sonucu masa tekrar alevlenmiş biraz öncenin aksine bir tartışma baş göstermişti. Seungmin ve Arin de alaycı bir tavırla onlara katılırken Hyunjinin gözleri bendeydi.

Herkes anlamıştı bir şey olduğunu ama sadece o bunun üzerinde duracak cesarete sahipti. Kafamı çevirip telefonumla ilgilendim. Bu saçmalık daha fazla sürsün istemiyordum. Ortada hiçbir şey yokken kendimi suçlu hissetmeyecektim.

remord | lee knowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin