7 | hasta

212 17 10
                                    

Elizabeth, ortak salonda arkadaşlarıyla oturmuş kitabına odaklanmaya çalışıyordu. Ancak sürekli akan burnu ve kuruyan gözleri dikkatini toplamasına hiç yardımcı olmuyordu. Geçen Lily'den arakladığı muggle edebiyatından "Gurur ve Önyargı" kitabını okuyordu. Elizabeth başkalarının eşyalarına asla dokunmazdı, hatta göz ucuyla bakmazdı bile. Ama Lily ondan izin almadan kitaplarını karıştırmasına sinir olmak yerine mutlu oluyordu. Elizabeth kendini rahat hissediyorsa onun için sorun yoktu. "Bence biraz daha süründürmeliydi. İki güzel lafa kanıvermiş hemen." Marlene günlük dedikodusunu yaparken Lily, Elizabeth'e döndü. "İlacını içtin mi?" Lizzy sulanan gözlerini kitabından kaldırdı. "Evet, hatta sen içirdin ve bu da onuncu soruşun." Lily memnun olmuştu ve saati tekrar kontrol etti. "Diğer ilacının saatine az kalmış. Unutayım deme!" Elizabeth gülümseyerek tekrar başını kitabına çevirdi. "Sen başımda guguklu saat gibi öterken unutmam pek mümkün değil sanki, hm." Lily anlamadım dercesine baktı Lizzy'e. "Bir şey mi dedin?" Elizabeth hemen itiraz etti. "Yo, demedim bir şey." Kıkırdayarak gömüldü kitaba.

Kitaba yeni başlamıştı ancak hızlı okuduğu için ilerliyordu. "Elizabeth epey dişli bir karakter, öyle değil mi?" Remus elindeki fincan ile şöminenin yanında ve Lizzy'nin karşısında olan tekli koltuğa kendini bırakırken konuştu. Elizabeth o kadar dalmıştı ki birden kafasını kaldırarak şaşkınca karşısındaki oğlana çevirdi bakışlarını. "Anlamadım?" Remus ciddi bir tavırla açıkladı kendini, açıkçası rahatsız etmiş gibi hissetti. Elizabeth'in özel büyüsüydü bu; rahatsız hissettirmek ya da bunun gibi insanları alçaltacak şeyleri sadece bakışlarıyla yapabilirdi. Aynı zamanda dünyadaki en mutlu insan da yapabilirdi, yalnızca henüz buna pek kimse denk gelmedi. "Diyorum ki; Elizabeth epey dişli bir karakter." Lizzy kafası karışmış gibi baktı oğlana. "Hangi Elizabeth?" Bu soru Remus'un da kafasını karıştırmıştı. "Gurur ve Önyargı okuduğunu sanmıştım. Başkarakterinin adı Elizabeth ya." Lizzy şaşırmaya devam ediyordu. "Başkarakterin adı Elizabeth mi?" Remus ağzından kaçırdığı kıkırtıya engel olamadı. "Bu gecelik bu kadar okuma yeter anlaşılan." dedi Sirius, Elizabeth'in elindeki kitabı yavaşça çekerken. Sonra kızın eline de bir fincan verdi. "Sıcak şeyler içmelisin. Kendini sadece ilaçlara bırakma. Ayrıca iyileşmek istiyorsan buna önce kendin inanmalısın Lizzy." Elizabeth etrafına şaşkınca bakınmayı bırakıp sonunda konuştu. "Üzgünüm Remus, dalgınlıktan anlamadım seni. Ayrıca en son sen de hastaydın Sirius. Nerde senin sıcak içeceğin?" James, Peter ile içeri girerken konuştu. "İşte burada!" Eline tutuşturulan fincanı bir şey çaktırmadan içen Sirius, James'e göz kırptı ve odağına geri döndü. Sirius, Elizabeth'in yanında oturuyordu. Karşılarında da hem omuzlarının üstünde hem de dizlerinin üstünde bir battaniye olan Remus. Evini kedilerle doldurmuş örgü manyağı yaşlı ve yalnız büyükanneleri andırıyordu biraz. "Muggle edebiyatına ilgili olmana mı şaşırmalıyım yoksa Elizabeth'in kim olduğunu bilmemene mi?" Remus'un sorusuyla kıkırdayan Lizzy "Bu kadar uzun cümle kurmayı bırakarak başlayabilirsin." dedi. "Lanet burnum yüzünden okuduğumu anlamamış olabilirim, tamam mı? Ayrıca muggle edebiyatına daha geçen yıl başlamış olmama rağmen çok sevdiğimi belirtmeliyim." Konuşmasının ardında eliyle burnunu ovuşturdu. Hızlı bir hareketti, neredeyse bir saniye falan sürdü. Ancak o bir saniye Sirius'a ne kadar da tatlı gelmişti. Elizabeth'in burnunu ovuşturması ve boğuk sesiyle bile Remus'a laf yetiştirme çabası yüzünde aptal bir sırıtışa sebep oldu.

Lizzy fincanda ne çayı olduğunu asla anlamadığı şeyi yarılarken sohbetleri epey güzel ilerliyordu. "İster inanın ister inanmayın o kitabı ben de okudum. Anlamıyorum, okuma bilmem bu kadar şaşırtıcı olmasa gerek." Elizabeth'in, Sirius'un isyanıyla artık kahkahaya dönüşen kıkırtısı sonradan öksürüğe döndü. Malum, hastalık rahat bırakmıyor. Şiddetle öksürürken elindeki fincanı alan Sirius yanına doğru ayaklandı ve Lizzy'nin sırtını dikleştirmesine yardımcı oldu. Ona bir bardak su getirdi ve öksürüğünden sonra rahatlatmaya çalıştı. "İyiyim, sağ ol." Elizabeth bardağı geri verirken konuştu. Sirius kızın üzerinde sadece bir kazak olduğunu fark ettiğinde de "Remus bütün battaniyeleri almış." diyerek salonun öteki ucunda rastgele bir yerde duran battaniyeyi getirerek kızın omuzlarına bıraktı. "Sirius gerçekten bu kadarına gerek yok. Dedim ya iyiyim ben." Sirius ise hemen bu duruma karşı çıktı ve omuzlarından indirdiği örtüyü kıza güzelce örttü. "Gerek var. Zaten hasta olmanda ben suçluyum. Bırak da ilgileneyim seninle." Lizzy kıkırdadı. "Hayır, Sinistra sorumlu. O gelsin." Sirius kalp kırıklığıyla elini göğsüne bastırdı. "Ne yani, ben sana yeterince ilgi göstermiyor muyum? Sen nasıl benim kadar muhteşem bir hasta bakıcıyı geri çevirirsin. Diğer kızlar görse şu halimi hasta olmak için Kara Göle bile atlarlar." Elizabeth karşısındaki oğlanın isyanına güldü. "Ama sen diğer kızlara böyle ilgi vermezsin." dedi Lizzy, ne dediğini hiç sorgulamadan. Başı ağrıyordu ve uykusu gelmişti. "Vermem." dedi Sirius sırıtarak.

the broken one | sirius blackHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin