han kisung

1.1K 148 126
                                    




(jisung)

bizim okulda sevgili müdürümüz, her pazartesi sabahı bitmek bilmeyen bir konuşma yapardı. askerlik anılarına kadar giden bir konuşma.
tüm sınıflar baştan sona dizilir, ayakta onu dinlemek zorunda kalırdı. eğer saat sekizden önce o sırada olmazsanız öğretmenler sizi bir kenara alır, ders başladıktan onbeş dakika sonra içeri girmenize izin verirdi.

hava buz gibiydi ve geç kalmıştım.

tüm gücümle koşuyordum
ama gözlerim kapanma isteklerinde ısrarcıydı. zira sabah annemin yüzüme bir bardak suyu bocalamasına rağmen uyanamamıştım.
tek umudum gözetmen öğretmenin ben içeri girerken kapıya bakmayacak olma ihtimaliydi.
beni görmezse araya kaynayabilirdim.

koca tabanlı botlarım ayağıma vururken okula gelmiştim. kafamı bir sağa bir sola sokup güvenli bir anda en baştaki sıraya doğru kaçtım. yakalanma tehlikem geçtiğinde ise rahatça soluklanmıştım.
lanet olası okulun lanet olası kuralları.
hiçbir zaman kuralcı bir insan olmadım ve olmam da. Felix'e dönüşmek istemiyordum.

önümdeki bedene baktığımda, mavi kafasından Hyunjin olduğunu anlamıştım. götüne usulca ve tutkuyla pandik atarken, "Hyunjin, gelene kadar geberdim amına koyayım." dedim. ensesine bir tane de öpücük konduracaktım çünkü benim selamlama şeklim buydu ama Hyunjin hortlak görmüş gibi bana döndüğünde Minho'nun arkasında olduğunu maalesef ki fark ettim.

tekrar ve tekrar Hyunjin'in uzun boyuna lanet ettim o an. eğer Minho'nun orda olduğunu görseydim hocaya yakalanmayı tercih ederdim. ne yakalanması, ülke sınırlarını aşıp Arjantin'e falan kaçardım. her zaman Arjantin'e ilgi duymuşumdur. kötülüklerle dolu olması içimi kıpır kıpır ediyor.

her neyse, konumuz Arjantin değil.

konu Minho, namıdiğer seoul içi aktif.

ona yanıma gelmemesini söylememe rağmen yine Hyunjin'in yanında bitmişti. iddia ettiğinin aksine mavi saçlar onu cezbetmişti anlaşılan.

bir şey demem gerekiyordu, çünkü birden bire ortalarına düşmüştüm ve Minho gözlerini benden ayırmıyordu. boydan boya baya bir süzmüştü beni. hatta kalçalarımda biraz fazla oyalandığına yemin edebilirdim.

ben konuşamadan Minho konuşmuştu,
"beni görünce şaşırdın galiba. geç kaldım da, hocaya yakalanmamak için sizin sınıfın sırasına girdim."

bakışları donuktu. duyduğum en vurgusuz, soğuk sese sahipti. iki eli de cebindeydi ve uzamaya başlayan saçları taktığı beresinden çıkıp kulaklarının altından yana doğru kıvrılıyordu. okulun kumaş pantolonu bacaklarını sıkıca sarmıştı. nargile kafe müdavimlerinin bu kadar dar pantolon giydiğini görmemiştim. neyse, en azından paçaları kısa değildi.

ben şahsen daha önce hiç görmediğim için pandalara bile inanmayan bir adamdım ama bu çocuk gerçekten melek falan olabilir miydi? yüzündeki her uzvu o kadar nizami dizilmişti ki asimetrik tek bir köşesi yoktu.

şimdi ona yakından bakabildiğimde, kirpiklerinin de delicesine uzun olduğunu görmüştüm.
bu kadar güzel gözleri koruyabilmek için bu kadar uzun kirpikler mi gerekiyordu?

hareket eden adem elmasının dalgalandırdığı boynu bile mükemmeldi. bir boyun nasıl mükemmel olabilir? Minho'nun olunca olabiliyordu demek ki.

"iyi yaptın!!! bizim sıramıza girdiğin için çok sevindim! bugün çok güzel bir gün!" dedim ağzımı kocaman açarak.
gülmek zorundasın Jisung.
sakın normalde olduğun gibi ruh emiciliği yapma.

hayatımda hiç bu kadar gülmemiştim ben. kendim gibi davranırsam bir şeylerden şüphelenmesi çok muhtemeldi. hep düşük olan gözlerimi pörtlettim ve kaşlarımı kaldırıp neşeli gözükmeye çalıştım. diş etlerim rahatsız edici derecede ortaya çıkana kadar gülümsedim. yirmi sene yaş atacak kadar kırışmıştım bile.

seoul içi aktif' minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin