1.BÖLÜM - PİYES
"Öldü galiba lan. Zaten yorganın altında yirmi dört saat geçirerek hayatta kalması mucize olurdu."
"Bırakalım önümüzde ki yılı da uyuyarak geçirsin. Seneye kaldırırız."
"Kesin sesinizi aptallar. Azra, kalk artık!"
Sesler.
Derin uykumun içine işleyen farklı tonlarda ki erkek sesleri hayali dünyamın temellerini sarstı. Sığındığım karanlık koza tehlikeli bir şekilde sallanırken bilincimi geri kazanmamak için daha sıkı sarıldım uykuma.
Uyanmak, yeni bir güne gözlerimi aralamak istemiyordum.
"Harbiden öldü mü bu kız ne yaptı?"
"Yok be ölmemiştir. Yorgan inip kalkıyor görmüyor musun?"
En sonunda daha fazla uykunun ardına sığınamayacağını anlayan zihnim açılırken eş zamanlı olarak gözlerim de aralandı. Karanlığa aralanan gözlerimle birlikte kısıtlı oksijenin yetersizliğinin farkına vararak ani bir hareketle yorganı üzerimden ittim. Yatağımın yanında hissettiğim bedenler orada yokmuş gibi tepkisiz, boş gözlerimle tavana bakmaya başladım. Üzerime hücum eden soğuk hava dalgasıyla titrerken yüzümün önünde beliren Koray'ın yüzüyle irkildim. Mavi gözleri ve sarı saçlarıyla her kızı etkileyecek bir yüze sahip olan kuzenim muhtemelen yanında kardeşlerini ve ağabeyimi de getirerek odama baskın düzenlemişlerdi. Her sabah olduğu gibi.
"Kalk artık kızım. Saat sabah sekiz. Geç kalacağız."
Yüzümü buruşturarak kişisel alanımı hiçe sayan Koray'ı tek elimle iteledim. Kaçışın olmayacağını fark ederek sağ tarafıma döndüm. Küçük odamı iri bedenleriyle işgal etmiş tam dört beden mankenlere taş çıkartacak yüzleri ve vücutlarıyla görsel bir şölen uyandırıyorlardı. Birisi ağabeyim, diğerleri kuzenlerim olmasa ben de bu şölenin keyfini çıkartabilirdim tabii.
"Bir uyutmadınız be. Bensiz gidin gelmeyeceğim ben okula falan."
En büyük kuzenim gözlerini bunun imkansızlığını belirtmek istercesine devirerek yatağıma çömelmiş Koray'ı ileriye iteledi.
"Yaa yeter ama! Gelen giden Korayı itsin zaten. Tabii Koray kim ki? Koray mal, geri zekalı o. Dövün onu..."
Pars, devamını dinlemediğim uzun bir söylenme senfonisinin başlangıcı olan cümleleri umursamadan koltuk altlarımdan kavradığı gibi beni havaya kaldırdı. Ayaklarımın üzerine bırakmadan bir kaç kez ileri geri sallarken dönen başımla yüzümü buruşturdum.
"Ne yapıyorsun yaa. Bırak beni vallahi vururum."
"Vur kızım. Etki etmez ki. Bu ne zayıflık. Şuna bak, uğraşmadan roket gibi fırlatırım ben seni."
Havada çırpınırken tekmemi karnına yapıştırdım. Ayağıma giren krampla çığlık atarken karşımda ki hayvanlar çok komikmiş gibi kahkahalarla gülüyorlardı.
"Gülmeyin be! Hazar! Bari sen yapma pis kalleş!"
Dediklerim kahkahalarının desibelini arttırırken somurtarak işlevsiz olan kollarım ve bacaklarımı aşağıya sarkıttım. Sonunda bana acımış olacak ki ani bir hareketle kollarımı serbest bıraktı. Kıç üstü yere kapaklanırken intikam alma isteğim bedenimi doldurdu; aklıma doluşan hain fikirler arasından birini seçerek uygulamaya koyuldum.
"Ahh."
İniltimle erkeksi gürültüleri anında kesilirken uzun saçlarımın önümü perdelemesine izin verdim. Elimi mideme bastırırken iki büklüm oldum.
"Ağabey..."
Titrek sesim ağabeyimi alarma geçirirken elleriyle saçlarımı geriye iteledi. Her daim soluk duran yüzüm onu endişelendirmiş olacak ki endişeyle yüzü buruşmuş, dudakları incecik bir çizgi halini almıştı.
"Neyin var güzelim? Söyle bana, hastaneye gidelim mi?"
Gözlerimi yaşlarla doldururken gittiğim tiyatro kursuna şükranlarımı sunuyordum.
"Midem... Çok bulanıyor."
Kırık çıkan sesimle ağabeyimin yanına dizilen kuzenlerimin yüzlerinden okunan pişmanlık dalga dalga odaya yayılmıştı sanki. İtiraf etmek gerekirse dağ gibi dört adamın ilgilerine bayılıyordum. Bu yüzden olsa gerek başkalarına kayan ilgilerinin en ufak kırıntısını kıskanıyor, dikkatleri üzerime çekmek için türlü türlü oyunlar oynuyordum. Bundan iki yıl önce lösemi adı altında bir ölüm oyunun altına imzamı atmıştım. İki ay önce hastalığı yenmeme rağmen en ufak bir şeyde tekrar etme tehlikesi vardı ve bu da beni evin küçük prensesi yapıyordu. Bunu sonuna kadar kullanmakta çekinmiyordum. Bazen onlar adına vicdana azabı duysam da terk edilmekten delicesine korkuyordum.
Yeniden terk edilmeyi kaldıramazdım.
Ağabeyim Eymen beni kucaklarken diğerleri oda da ne yapacağını bilemez bir şekilde dolaşıyor, Pars ardı ardına küfürler ederek etrafa saldırmak için zaman kolluyordu. Oyunun fazla ileri gittiğini fark ederek dudağımı dişledim. Gerçeği söylesem beni parçalarlardı ama böyle giderse bugünün sonu hastane gibi görünüyordu. O iğrenç, beyaz ölüm makinesinin benden olabildiğince uzak durmasını istiyorsam küçük piyesimi sonlandırmak zorundaydım.
"Ayy durun bir be! Şaka yaptık altı üstü!"
Cırtlak sesim odada ki herkesi oldukları yere çivilerken tereddütle gözlerimi ağabeyimden başlayarak kuzenlerimin yüzlerinde dolaştırdım. Şaşkınlığın ardından gelen kızgınlık yüzlerin de hayat bulurken bu sefer sınırı aştığımı anlamıştım.
"Eee şakaydı? Vallahi. Ayy özür dilerim. Yapmayacağım bir daha."
Ağabeyim beni yatağa adeta fırlatarak geri koyarken çıt çıkarmadan hepsi sırayla odayı terk etti. Gözlerim irileşirken çıkmak için en son sırada olan Koray'a baktım.
"Koray?"
Bu kez gerçekten sesim istemsizce kırgın çıkıyordu ve gözlerim çoktan yaşarmıştı. Koray bana dayanamazdı. Aramızda ki en şebek oydu ve belli etmese de benden sonra her şeye duygulanan bir yapısı vardı.
Halime bakarak yüzünü buruşturdu. Affetmek istediğini görebiliyordum. Bir şey söyleyecekmiş gibi dudaklarını araladıktan sonra geri kapattı. Ardından tek bir cümle söyleyerek diğerlerinin ardından odayı terk etti.
"Bu kez çizmeyi aştın, aptal."
Gözyaşlarım taşarak yanaklarımdan süzülürken akan burnumu pijamamın koluna sürdüm. Biliyordum, bana kızgın kalamazlardı. Bir kaç saate kızgınlıkları geçecekti. Ağlamamın esas nedeni onları üzmüş ve telaşlandırmış olmamdı. Benim için ne kadar endişelendiklerine gözlerimle şahit olmuşken nasıl böyle bir aptallık yapabilmiştim, aklım almıyordu.
"Aptal Azra, aptal!"
Kafama bir iki tane geçirirken ayağa dikildim. Benim de adım Arzaysa kendimi onlara affettirir, affettirmekle kalmaz önümde diz dahi çökmelerini sağlardım!
Dolabımın karşısına geçerken savaş için gerekli şeylere kuşanmıştım bile.
Önümde kendimi dört ayıya affettirme gibi zor bir proje vardı fakat bunun üstesinden gelecektim.
Bugüne bugün bir Azra Batın kanserin üstesinden gelmiş kızdı. Dört ayının mı üstesinden gelemeyecekti?
Hadi canım.
Multi : Azra
Yeni hikayeme hoş geldiniz :D İlk kez mizah türü deniyorum. Kendimden çok ödün vermek istemediğimden araya biraz dram yüklemiş olabilirim. Umarım abes durmamıştır. İyi okumalar! <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düzenbaz Aşık
HumorAzra Batın ağabeyinin cadısı, 3 kuzeninden Koray'ın kuzusu, Pars'ın kelebeği ve Hazar'ın koalasıydı. Okula yeni döndüğü dönem, hayatında değer verdiği 4 erkeğin en büyük düşmanının 'Öfkeli Ceylan'ı olacağından habersizdi...