Siz hiç sabahın yedisinde zorla uyandırıldınız mı? Siz hiç sıcacık yatağınızın adeta gitme der gibi baktığını hissedip, zorla onun kollarından kopartıldınız mı?
Cevabınız evet mi? Tamam o zaman, siz de öğrencisiniz, anladım.
Aslına bakarsak gayet huzurluydum. Uykumun kollarında horultu ve salyalarımla gayet mutlu bir aşk yaşarken adeta can damarımın koparıldığını hissettim. Ne mi oldu? Yorganımı hayvanın teki üzerimden çekip beni korunmasız bıraktı! Dış dünyaya karşı bir kapı görevi gören güzel yorganım çekildiği an pamuk ipliğine bağlı uykumdan uyanmış, yine de yılmadan uyumaya devam etmiştim. Ta ki ikinci saldırıya kadar.
"Azra! Kalk artık mal!"
Ağabeyim Eymen'in sesi kulaklarıma ok misali saplanırken ağlamamak için kendimi sıktım. Bir yıldır okulun lanet oksijeninden uzak bir hayat sürüyordum ve gayet huzurluydum. Neden bu huzurumu bozmak zorundalardı ki?
İnleyerek başımı yastığıma gömdüm. Soğuk bedenime acımasızca saldırırken titreyerek top gibi kıvrıldım. Yorganımı istiyordum!
"Azra'm hadi abicim, kalk artık. Bak geç kalacağız."
Pars'ın yumuşak sesi kulaklarımı doldururken çareyi götümü onlara dönüp uyumakta bulmuştum. Tam ortam sessizleşti, beni bırakıp gittiler derken aniden yatağımda havalanmamla ne kadar yanıldığımı anladım. Gözlerim fal taşı gibi açılırken kollarımdan ve bacaklarımdan tutularak koridora sürüklendim. Çırpınmaya başlasam da artık çok geçti, çoktan banyonun soğuk fayanslarının üzerine acımasızca bırakılmıştım. Sinirden gözlerim dolarken uykusuzluktan kaynaklanan iğrenç bir öfke bedenimi sardı. Kızarmış, alev saçan gözlerimi gördükleri an birbirlerini ezerek banyodan çıkarlarken yanaklarıma taşan yaşları hırsla sildim. Abarttığımı düşünebilirsiniz, fakat uykumu alamadığım da adeta bir canavara dönüyordum.
"Hayvanlar! Domuzlar! Pislik torbaları! Pireler götünüzü ısırsın, domuzlar en mahrem yerlerinize pandik atsın eşşekler!"
Günlük beddua karışımı küfürlerimi de ettikten sonra soluklanıp buz gibi suyu yüzüme çarptım. Yanan yüzümü ferahlatıp, bilincimi açarken uykunun beni tamamen terk ettiğini hissediyordum. Genelde uyandığım da ilk yaptığım şey işemek olurdu, fakat bu sabah gram yoktu. Bu bile bugünün ters gideceğinin habercisiydi! Dişlerimi fırçalayıp ayaklarımı sürüyerek odama girdim. Küçük dolabımdan bir kot ve kazak çekerken gözüm dışarıda esen rüzgardaydı. Hızlıca giyinip küçük komidinimin önüne çöktüm. Saçlarımı nazik darbelerle tararken adeta öpüp okşuyordum. Lösemi nedeniyle tek bir tel saçım kalmamıştı ve o zamanlar ne kadar üzülüp ağladığımı hatırladıkça saçlarıma yaptığım bakımın haddi hesabı kalmıyordu. Harçlığımın tümünü saç bakım ürünlerine yatırmam yetmezmiş gibi bir de bizimkilerden otlanıyordum. Eh, olsundu o kadar! Onlar da beni uyandırıp, alacakları en büyük intikamı almışlardı!
Belime dökülen doğal dalgalı, gür saçlarımı geride tutmak için ince bir taç takarak hazırlanma işlemimi tamamladım. Sadece bir allık, bir rimel sürdüm, dememi bekliyorsanız çok yanılıyorsunuz. Ben makyaj yapmam. Aşağıda ki hayvanların izin vermeyeceği gibi ben de sevmiyordum.
Okulun ilk günü olduğu için yanıma yalnızca telefonumu, kulaklığımı ve kalan son param, beş lirayı aldım. Yanımda para taşımazdım. Eh, her an dibimde olan dört oğlan varken neden paraya ihtiyaç duyacaktım ki?
Sonunda geri kazandığım neşemle merdivenleri atlaya zıplaya indim. Kahvaltıya başlamak için beni bekliyorlardı, demek isterdim fakat hepsi öküz gibi yiyordu. Hazar'la Koray'ın arasında ki boş sandalyeye çökerken neşeyle cıvıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düzenbaz Aşık
HumorAzra Batın ağabeyinin cadısı, 3 kuzeninden Koray'ın kuzusu, Pars'ın kelebeği ve Hazar'ın koalasıydı. Okula yeni döndüğü dönem, hayatında değer verdiği 4 erkeğin en büyük düşmanının 'Öfkeli Ceylan'ı olacağından habersizdi...