5.BÖLÜM - KISKANÇLIK
Kim ne derse desin, uyumak insana hissizlik sağlıyordu. 12 saatlik uykunun ardından hala yeterince dinç olmasam da, en azından gözlerimi açabiliyordum. Ve evet, kesinlikle hissizdim. Ne mutlu, ne mutsuz. Sanırım en iyisi buydu. Hele ki dün şahit olduğum görüntülerden sonra! Dün ki ajanlık girişimim başarısızlıkla sonuçlanmış, üstüne üstelik akıl sağlığımı tehlikeye sokmuştu! Olay tam olarak şu şekilde gelişmişti;
-Dün, okul saati-
Hiçbir zaman çevik biri olmamıştım fakat zayıflığın avantajlarıyla ve kalabalıktan faydalanarak kendimi koridorlara atmıştım. Tabii ki öylesine dikkatliydim ki, nereye gittiklerine dikkat dahi etmemiştim! O an ben adeta bir Sherlock Holmes, efendim ne söyleyeyim, bir James Bond idim. Öylesine başım dönmüş, öylesine götüm tavanda geziyor idim. Eh, unuttuğum şey çok geçmeden kendini göstermişti.
Benden bırakın ajan olmayı, saksı dahi olmazdı!
Spor salonuna inen merdivenler de olduğumun zerre farkında olmadan ilerlerken bir kaç basamağın ardından cin çarpmış gibi kalakaldım. Çenem dizlerime inmek ister gibi aşağıya sarkarken gözlerim biraz daha zorlamayla çıkmak, gördüklerini sonsuza dek unutmak istiyordu. Size şöyle anlatayım; kapısı açık bir soyunma odası düşünün. Çıplak; fazlasıyla çıplak ve terli bir grup erkeğin küfürle dolu, testosteron dolu bir konuşma içinde olduğunu düşünün. Düşündünüz mü?
Beynim çığlık çığlığa kaç sinyali verirken son anda, bir çocuğun şortunu indirmesini görmeye fırsat kalmadan yerimden Usain Bolt misali fırlamıştım. Gürültü yapmam ya da birinin beni görme ihtimali umurumda değildi. O an, zihnimde sonsuza dek yer eden iğrenç görüntüler ve cümlelerle boğuşmakla meşguldüm. Erkekler... İğrençlerdi be! En fazla on sekiz yaşında olan bir ergenin 'Benim ufaklık bu sabah uyanamadı' demesi ne kadar normal olabilirdi ki?!
İşte o an, ajanlık kariyerimin hiç başlamadan bittiğini çok güzel bir dersle anlamış, ne karıştırdıklarını boş vererek akışına bırakmaya karar vermiştim. Sanırım bu en iyisiydi... Hem gözlerim, hem akıl sağlığım için...
-Şimdi-
İşte dostlar, kariyerim bir avuç ergenin çıplak ve sapık konuşmalarından dolayı yerle bir olmuş, geride sürekli kafasını deliler gibi sallayarak o görüntüleri zihninden atmak isteyen masum, mağdur bir genç kız kalmıştı.
"Azra, kalkmadın mı kızım hala!"
Homurdandım. Kapımın ardından yükselen sesin sahibi yine annemlik taslamaya başlamıştı anlaşılan.
"Kalktım be!"
Bunu söylememe rağmen hala yatakta boylu boyunca yatmaya devam ettim. Baygın bakışlarım tavana bakarken gözlerimi kıstım.
"Senin olan ilişkimizi kimse bilmemeli."
Duraksayıp tavandan cevap bekledim. Gelmeyince tek taraflı konuşmamı sürdürdüm.
"İlişkimizi bitirmek istemezsin herhalde?"
Cümlemin sonunu yeni getirmiştim ki, kapı kırılırcasına açıldı. İçeriye adeta 'dalan' ağabeyim gözlerinden fışkıran öfke alevleriyle yüzümü taradı.
"Lan! Ne ilişkisi? Sikerim ilişkini de gizliliğini de! Kim lan o piç, kim?!
Açık ağzımla ona baka kalırken derin, bıkkın bir iç çektim. Şimdi saatlerce açıklama yapmam gerekti. Ardından ağabeyim sanki yeterice yapmıyormuş gibi gözlerini benden bir an olsun çekmeyecek, emin olana dek her adımını benimle atacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düzenbaz Aşık
UmorismoAzra Batın ağabeyinin cadısı, 3 kuzeninden Koray'ın kuzusu, Pars'ın kelebeği ve Hazar'ın koalasıydı. Okula yeni döndüğü dönem, hayatında değer verdiği 4 erkeğin en büyük düşmanının 'Öfkeli Ceylan'ı olacağından habersizdi...