tanıdık bir sima

1.4K 156 45
                                    

Sanırım tekrardan başlıyoruz.
(Bu bölüme Madrigal - Seni Dert Etmeler şarkısını koyacaktım ama vazgeçtim. O şarkı için başka bir planlarım var.)

-

11 Eylül 1990
İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi

-

"Yaz tatili ne ara bitti ya?"

Sıcaktan dolayı terleyen alnımı tekrar elimin tersiyle silerken bakışlarımı Alper'e çevirdim. Okulun bahçesine girdiğimizden beri aynı şeyi söyleyip duruyordu.

"Yeter artık amınakoyayim. Zaten iki saattir güneşin altında bekliyoruz. Biraz daha çeneni açık tutarsan üstüne atlicam, az kaldı."

"Tamam be." diyip önüne dönünce bakışlarımı tekrar kürsüye çevirdim. İçimden bildiğim tüm küfürleri bir bir müdüre saymaya devam ederken sesli bir of çekmiştim. Günün yarısı bitti be adam, sal artık bizi.

Sinirden sağ ayağım benden istemsizce ritim tutmaya başlarken alnımdan akan ter damlaları yüzünden iyice tilt oluyordun. Üstümdeki gömleğin birkaç düğmesini açıp, "Mendili olan var mı lan?" diye sordum arkamdakilere. Omzumdan akan terleri silip rahatlardım en azından, diye düşünmüştüm.

"Siktir git de kendine mendil al."

"Sokuk." diye söylenip önüme dönerken Alper, "Al kanka annem sabah sokuşturmuştu cebime." dediğinde uzattığı mendili alıp hızla omuzlarımdaki ve göğsümdeki terleri silmeye başladım.

Mendil ne kadar anlık olarak işe yarasada giydiğim gömlek terden dolayı tekrar üstüme yapışmaya başlayınca sinirli bir şekilde soludum. Bakışlarımı etrafımdakilerde gezdirdiğimde ise bu durumda olan tek kişinin ben olmadığımı görmek az da olsa rahatlamamı sağlamıştı. Kimi kızlar sıcaktan saçlarını başlarının üstünde toplamış elleriyle enselerini soğutmaya çalışıyordu. Birkaçı çoktan fenalaşıp olduğu yere diz çökerek oturmuştu. Erkeklerden birkaçı ise başlarından aşağı soğuk su boşaltıyordu. Kısacası müdürün konuşmasını bir yerlerine takan iki elin parmak sayısını geçmiyordu.

En sonunda müdür de kendisinin dinlenmediğini farkedince, "Daha fazla oyalamayalım parlak zekalarımızı. Sınıflara geçebilirsiniz gençler." dediğinde hep bir ağızdan şükürler yağmaya başlayınca bende bir şükür çekip rahat bir nefes aldım.

"Acele et Çağan. Kimse farketmeden onikilerin sıralarına gidelim hadi."

Yere koyduğum çantamı tekrar sırtıma geçirirken Alper'le yaptığımız plan aklıma gelince hızla peşine takıldım. Okula gelirken kendimizce plan yapmıştık. Onikilerin sırası okul girişine daha yakın olduğu için ilk onlar giriyordu binaya. Bizde onların sırasına girip binaya ilk girenler olacaktık. Bu sayede de kendi sınıfımıza hızlıca gidip istediğimiz sıraya oturabilirdik.

Kimseye çaktırmadan on ikilerin sıralarına girdiğimizde ikimizde bıyık altı çaktırmadan gülüyorduk. Kapıdan içeri girdiğimiz ise hızla merdivenlere koşup üçerli üçerli çıkmaya başladık. Sonrasında kendi sınıfımızın olduğu kata gelince adımlarımızı daha da hızlandırıp beklemeden sınıfımızın kapısının önüne gelip içeri girmiştik. Sınıf bomboş olmasına rağmen Alper heyecanına yenik düşüp çantasını pencerenin yanındaki en arka sıraya fırlatınca ağzımdan bir kahkaha kaçmıştı.

Gülerek Alper'in peşinden ilerledikten sonra önündeki boş sıraya kuruldum hızla. Alper'de sırasına otururken, "İstersen yanıma gelebilirsin. Yılmaz'ın böyle şeyleri pek sorun edeceğini sanmıyorum." dediğinde umursamazca omuz silkip, "Bende çok umursamıyorum. Siz beraber oturun ben de yanıma oturacak birini bulurum heralde." diye mırıldandım. Yılmaz'la Alper çocukluk arkadaşlarıydı o yüzden onların arasındaki yakınlık benimle olan yakınlıklarından normal olarak daha fazlaydı. Ben ikisiyle liseye başladığımda tanışıp arkadaş olmuştum.

Daha fazla konuşmak yerine çantamdan defter ve kalem çıkarıp sıraya yerleştirdim. Ardından çantamı yanımdaki boşluğa bırakıp sessizce beklemeye başladım. Onbirinci sınıf olduğumuz için sınıflar karma bir şekilde alanlarımıza göre dağıtılmıştı. O yüzden bu yıl sınıfta yeni yüzler görecektim. Bir tık heyecanlı olsamda pek umursamıyordum. Sonuçta Alper ve Yılmaz vardı ve o ikisi bana fazlasıyla yeterdi.

Geçen birkaç dakikanın ardından açık olan sınıf kapısından bir bir tanıdık yüzler girmeye başlamıştı. Eski sınıfımdan olanlara selam verip tanımadığım kişilerde kısaca göz gezdirdikten sonra tekrar önüme döndüm. Şu son iki yıl yeni arkadaşlıklar kurmayı pek planlamıyordum. Üniversite sınavı için sıkı çalışmam lazımdı artık. İlk iki yılım sadece eğlenceyle geçtiği için çoğu kişiden geride kaldığımı hissediyordum. İlkokul öğretmenliği gibi yüksek puan isteyen bir meslek istediğim için daha sıkı çalışıp rakiplerimi elemem gerekiyordu.

"Bana yer mi tuttunuz? Ya çok şekersiniz." diyip Alper'in yanına oturan Yılmaz'la beraber düşüncelerimden sıyrılırken sırtımı hafifçe yana çevirip Alper ve Yılmaz'a doğru döndüm.

"Neden bu kadar geç kaldın?"

"Şu salak müdürü güneşin altında iki saat dinlememek için geç çıktım evden."

Alper'le ikimizin gözleri şaşkınlıkla aralanırken, "Lan neden düşünmedik biz bunu." diye sitem etmiştik aynı anda.

"Benim kadar zeki değilsiniz de ondan." diyip gururlu bir şekilde göğüs kabartan Yılmaz'a göz devirdim. Alper ise dayanamayıp ensesine şaplağı geçirmişti.

"Daha dün iki simidin fiyatını hesaplayamadın aptal. Zekilikten bahsetme bence."

"Amınakoduğum o benim suçum mu? Aptal simitçi simide on yedi kuruş fiyat koymuş. O fiyatın şokuyla tüm şalterlerim anında attı zaten. Doğru düzgün konuşamadım bile."

Hafifçe kıkırdayıp aralarındaki sohbeti sessizce dinlemeye devam ederken sınıf birden sessizleşince hocanın geldiğini anlayıp yavaşça önüme döndüm. Ardından herkes gibi ayağa kalkarken bakışlarım öğretmenin arkasından sınıfa giren kişiye kaymıştı. Boyu çok uzun olduğu için kapıdan geçerken hafifçe eğilmek zorunda kaldığını farkedince istemsizce kaşlarım havalanmıştı. Bu durumu farkedenlerin kıkırtısını işitirken benimde dudaklarım hafifçe yukarı doğru kıvrıldı.

"Tamam sessiz olun. Sen de geç otur yavrum boş bir yere." diyip sınıfı işaret eden hocanın ardından bakışlarım tekrar iri çocuğa kaydı. Gözlerini yavaşça sınıfta gezdirirken kısa bir süre göz teması kurmuştuk. Sonrasında ise rahatsız olmuşcasına kaşlarını çatıp gözlerini benden çekmişti. Ardından daha fazla ayakta dikilmek yerine orta kısmın en arkasındaki boş sıraya doğru yürüdüğünde ben de dahil tüm gözler onun üzerindeydi hâlâ.

Kimseye aldırış etmeden en arkadaki sıraya vardığında oturmak için yeltense de iri vücudu buna izin vermemişti. Önündeki sırada oturan kişi anında bunu farkedip bir şey demeden oturduğu sırasını hafifçe öne çekince iri çocuk minnettarca gülümseyip sırasına oturmuştu. Birkaç saniyenin ardından tekrar göz göze geldiğimizde ise az önceki gibi rahatsız olmasını istemediğim için bakışlarımı yavaşça önüme çevirdim.

Tanıdık bir siması vardı ama onu hayatım boyunca ilk defa gördüğüme emindim.

-

Baver ve Çağan'ımı bu kadar erken bırakacağımı düşünmediniz heralde???

(Y/N: Simit o zamanlar 15.000-20.000 TL gibi absürt bir fiyattaydı fakat Türk Lirasındaki sıfırların atılma olayını hesaba katarsak tabikide 15-20 kuruş gibi bir değer alıyor. Bilginiz olsun aşklarım.)

Bir Deli Lodos - bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin