1640
Genç çocuk artık sabrının son damlalarına ulaşmış bir şekilde nereye gittiğini bilmeden sadece yürüyordu. Boğucu kraliyet ortamından kurtulmuş, biraz da olsa rahatlaması için zaman kazanmıştı kendine.
Kim Seungmin
Kim krallığına bir prens olarak doğmuş Kim Seungmin.
Simsiyah saçları, badem gözleri, pembe dudakları ve bembeyaz teniyle, adeta gökteki ayı andıran Kim Seungmin.
Ailede sürekli kıyaslanmak zorunda kalan, elinden ne gelirse yapmasına rağmen kimseye yaranamamış olan o genç çocuk.
Seungmin, abilerine göre her zaman daha çocuk, neşeli ve eğlenmesini bilen bir kişi olmuştu. Yaşı küçük olmasından kaynaklanan dışlanmadan mıdır bilinmez ama ailesi kendisiyle ilgilenmediği için daha rahat olduğu aşikârdı.
Abilerine karşın fazla göz önünde büyütülmemişti, düşünüldüğü gibi şahane bir hayatı yoktu. Her ne kadar o ailesine lâyık bir evlat olmaya çalışsa da
Günün sonunda tercih edilen hiçbir zaman Seungmin olmuyordu.
Ne olursa da olsun istediği her şeyi elde edebildiği de kaçınılamaz bir doğruydu. Fakat o mal mülk yerine kendisiyle ilgilenen bir ailesinin olmasını isterdi.
Belki de bu ilgisiz bünyesine iyi gelecek biri.
Soğuk rüzgar, al al olmuş yanaklarını adetâ bir kağıt misali keserken kafasını bunlarla dolduruyordu.
Şimdi ise yanında hiç kimse olmadan dışarı çıkışının üçüncü seferiydi, kafasına göre yolu da bilmeden yürüdüğü için şu an nerede olduğunu anlayamıyordu.
Çünkü sadece saray dışının belirli yerlerine gitmesine izin veriliyordu.
Görebildiği tek şey, biraz uzaktaki ormana girilmesinin tehlikeli ve yasak olduğunu gösteren tabelalar ve boyanmış tahta parçalarıydı.
Neden tehlikeli olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu çünkü hiç bu kadar uzak bir yere gelmemişti. Doğru düzgün de dışarı çıkmadığı için tahmin edemiyordu sebebini.
Arkasına göz ucuyla bakıvermişti. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ve açıkçası, bu hava ile gerisinde kalan yola girmek, isteyeceği en son şey bile olamazdı.
İkili yol ayrımı yoktu, sadece geldiği yol ve sağ taraftaki orman yolu vardı. Vadi'nin çıkışına geldiğini anlamıştı ama
İçindeki o merak duygusunu bastıramamıştı.
Zaten tehlikeli olduğu için dışarı çıkması bir nevi yasaktı, eğer şimdi o ormana girmezse bir daha hiçbir zaman giremeyecek ve içindeki o merak duygusu bir ömür boyu sürecekti.
Bunun olmaması için adımlarını ormana doğru yönlendirmişti.
Genç çocuk, sadece bir kez olsun aile evindeki kuralları görmezden gelmek istemişti.
Tabi, ileride bunun hayatına mâl olacağını bilmeden.
Adımlarını sürdürdüğü yol, fazla engebeli ve görünmez çukurlardan oluşuyordu. Ara sıra yerdeki taşlara takılıyor fakat ağaç dalları sayesinde son anda düşmekten kurtuluyordu.
Yaklaşık yirmi dakikadır etrafına baka baka yürümesine rağmen garip ya da tehlikeli
hiçbir şey görememişti.Eğer bu ürkütücü yerden geri dönmek isterse de, yolu artık kaybettiğinden dönemeyecekti. Şu an tek çaresi çoktan peşine takılmış olan muhafızlardı.
Yorulduğunu hissetmesiyle oturacak bir yer bakınmaya başlamıştı ama görünürde hiçbir şey yoktu.
Biraz daha yürüdükten sonra, taşları etrafındaki yosunlar yüzünden çürümeye yüz tutmuş ve her yerini örümcek ağı kaplamış olan bir dilek kuyusu görmüştü.
"Ormanın sonuna kuyu mu koyulur!"
Söylene söylene kuyunun etrafına varmış ama oturacağı herhangi bir yer olmadığı için yavaşça yere çöküp sırtını taşlara yaslamıştı.
Seungmin, şu anda ailesinin saçma kuralları ve kimsenin olmaması sevinciyle kafa dinlemeye çalışıyordu.
Eh, yeri pek rahat değildi ama bunu o kadar da sorun etmemişti.
"Peh, saçmalık."
Yandaki küflenmiş levhada yazan yazıyı görmesiyle abartılı bir şekilde göz devirmişti Seungmin. "Kuyuya bir eşyanızla beraber dileğinizi gönderirseniz eğer, en kısa sürede gerçekleşecek, sadece inanın ve yapın."
"Saçmalık."
Gerçekten saçmalık diye düşündü içinden, kuyuyun içinde ne vardı ki dileğini gerçekleştirecekti?
İnanmamıştı ama yine de denemek istiyordu. En kötü üstündeki bir eşyası giderdi, gelmişken bunu denemeden dönemezdi.
Boynundaki kolyeye göz ucuyla bakıp onu çıkarmayacağını bildiği için üstünde başka bir eşya aramaya başlamıştı. Bir gece ansızın yastığının altında belirmiş, mavi taşı aya benzer şekilde yontulmuş ve çok değerli olan bir kolyeydi bu. Kimden geldiğini bilmiyordu ama o günden beri hiç çıkarmamıştı boynundan.
Eli yavaşça parmağındaki küçük yüzüğe gidince onu yerinden çıkarmış ve kuyuya doğru ayağa kalkmıştı. Elindeki yüzük, abisinin kendisine aldığı ilk hediyeydi.
Yine de umursamamıştı, ailesi zaten onun için var ile yok arasıydı. Şimdi ise yalnız olduğuna göre, kendi istekleri doğrultusunda hareket edecekti. Onların sınırları içerisinde olmadığı burada biraz da olsa rahat hissetmek istiyordu.
Yüzüğü göğsüne bastırıp gözlerini kapattı.
"Sadece.."
"Sadece hayatımda bazı şeyler değişsin istiyorum."
"Sevileyim ve çok seveyim, o kadar çok seveyim ki ben de sevdiğim kadar sevileyim."
Gözlerini açmış ve yüzüğü kuyudan aşağı bırakmıştı. Eğilip kuyuya baktığındaysa yüzüğünün çoktan gidip kaybolduğunu görmüştü.
Fakat gördüğü bir başka şey daha vardı.
Koskoca karanlıkta kendisine bakan bir çift göz.
bölüm sonu🥳🥳ilk bölümü kısa tutmak istedim çünkü devam edersem kafanız karışabilirdi, bu arada okumaya devam ederken anlam veremediğiniz yerler olacaktır muhtemelen ama şunu bilin ki hyunmin asıl ship, o yüzden kafanızın karışmasına gerek yok🙆🏻♀️🙆🏻♀️
umarım ki hoşunuza gitmiştirr, kendinize iyi bakmayı ve sağlıcakla kalmayı unutmayın
🫶🏻🫶🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
curse of the well, hyunmin
Fanfic❝ benim öpücüğüm sana ölümsüzlük verir, ya da ölüm ❞