Feyman Biçer, 1 Nisan 03.25, Karakol/Sorgu Odası.
Sorgu odasına alınmış, beni sorgulamaya gelecek olan polis memurunu bekliyordum. Burada bulunduğum üç saat boyunca ağzımdan tek kelime bile çıkmamış, olabildiğince sessiz kalıp kafamı toplamaya çalışmıştım.
Hissettiğim korku ve stresten dolayı oldukça terlemiştim ve haliyle bu kıyafetime de geçmişti. Etrafa oldukça pis kokular yayıyordum. Ağlamaktan gözlerim şişmiş ve boğazlarım ağrımaya başlamıştı. Bu kadar sıvıya dayanamayıp akan ve makyajım, sürekli göz yaşlarımı sildiğim içim yüzümde dağılmış, ellerime, kıyafetime ve polis arabasında beklerken çıkartmış olduğum, elimden hiç düşürmediğim peruğuma bulaşmıştı. Bunları bir yana bırakacak olursak, bir ceset görmemin ve katil zanlısı olarak karakola getirilmemin ilk şokunu atlatmıştım.
Ayrıca bunca zaman beklerken, düşünmek içinde fazla fırsatım olmuştu. Yaşlı amcanın dediklerini ve turuncu kediyi birleştirdim. Yaşlı amca ilk karşılaşmamızda daha önce torunlarının beni gördüğünü söylemişti, ayrıca kedi Erel'in bana görüntülü konuşmada gösterdiği kedinin tıpkısının aynısıydı. Ve eğer kafamdaki senaryo doğruysa, zaten aynı kedi olmalıydı.
Konuşma sırasında sert, demir bir kapının kapandığını duymuştum. Önce onun evinin kapısı olduğunu düşünsem de kediyi görmesiyle aradaki zaman farkı çok az olduğu için, muhtemelen beni aradığı sırada Kıvanç'ın binasından çıkıyordu. Üstelik kostümümü zaten o getirdiği için benden önce rahatlıkla giyebilirdi.
Her şey yerine otururken, geriye tek bir soru kalıyordu. Erel neden Kıvanç'ı öldürüp, suçu bana yıkmaya çalışmıştı?
Sorgu odasının kapısı açılırken başımı kaldırıp doğrudan içeriye giren polisin gözlerine baktım. Yıkılmamak için kendimi olabildiğince kasıyordum. Çünkü soğukkanlılığımı bu kez koruyamazsam işlemediğim bir suçtan ötürü yıllarca, hatta belki de ömrümün sonu gelene kadar demir parmaklıklar arkasında yaşayabilirdim.
Polis memuru elindeki dosyaları masaya bıraktıktan -adeta fırlattıktan- sonra karşımdaki sandalyeyi geriye çekip oturdu.
"Şanslısın küçük hanım." dedi tekdüze bir sesle. Yüzüne bir sırıtış yerleştirip sandalyede yayıldı. "Bıçakta maktule ait bir şey bulamamışlar, ayrıca ölüm saati komşularından birinin senin yukarı çıktığını gördüğü saatten önce. Bu onu senin öldürmediğini gösterir."
Son cümlesi kafamda yankılanmaya başladı. Senin öldürmediğini gösterir. Kıvanç'ın ölmüş olduğunu bilsem de, bunu ilk kez doğrudan duymak kafama bir şeylerin dank etmesini sağlamıştı. Yine beni yiyip bitirmeye başlayan düşünceler, polis memurunun gözlerimin dibine sokup şıklattığı parmaklarıyla dağıldılar.
"Bunlar yine de neden o an orada bulunduğunu açıklamıyor." dedi yeninden arkasına yaslanırken.
"Ben sadece şaka yapmak istemiştim." dedim neredeyse fısıltıyla. Sesim titremiş olsa da, en azından kekelememiştim. Polis bana inanmayan, sorgulayıcı gözlerle bakarken konuşmaya başladı.
"Ancak bu komşudan farklı olarak, torunları saatler önce bir palyaço gördüklerini söylemişler. Bu ne demek biliyor musun?" Başımı korkuyla iki yana salladım. Her ne kadar olabildiğince soğukkanlı durmaya çalışsam da, karşımdaki polis her defasında bana baskın geliyordu. Kollarını masaya koyarak öne doğru eğildi. "Katiller her zaman suç mahalline geri döner, Feyman Hanım." Yakınlığımızdan dolayı nefesi yüzüme çarpıyordu. Tekrardan oturup, kollarını göğsünde birleştirdi. "Bu süre içerisinde cinayet silahını da temizlemiş olabilirsin."
"Hayır.." dedim güçlükle. "Hayır, hayır, hayır..." Sesim her kelimeyle beraber daha da alçalıyordu.
"Maalesef ki Feyman Hanım" Sesinde ilk geldiğindeki tehditkar ifade yoktu. Oldukça soğuktu, karşısında bir insan yokmuş gibi davranıyordu. Belki de beni bir insan olarak görmediğindendi bu. "Binaya iki kere girip çıktığınızı gösteren kamera kayıtlarına eriştik. Artık hiçbir şeyi inkar edemezsiniz."
Yaşadığım şokun etkisiyle göz bebeklerim küçülürken, başımı önüme eğdim ve ağlamamak için kendimi sıkmaya başladım.
Ancak fark ettiğim şeyle, zafer kazanmış gibi gülümsedim. Erel'i yenebilecek kanıt başından beri avuçlarımın içinde duruyordu. Gerçekten, onu bunca zamandır ellerimle tutuyordum.
"Görüntüleri görmek istiyorum. İlk görüntülerdeki kişi olmadığıma eminim, kanıtım var!" Polis memuru görüntüleri izletebileceği bir şeyler almaya giderken, hala sıkıca tuttuğum peruğuma baktım.
Görüntüler geldiğinde her şey düşündüğüm gibiydi. İlk görüntülerdeki palyaço yeşil, düz bir peruk takıyordu ancak benim peruğum kırmızı-yeşil ve kıvırcıktı. Çünkü kostümümün aksine, peruğumu Erel yapmamıştı. Onu kendim yapabileceğimi söyleyip ondan sadece kostümümü hazırlamasını istemiştim. Sonrasındaysa üşenip, bir kostümcüden yalvar yakar indirim yaptırdığım fiyata satın almıştım. Ve daha da iyisi, fişi hala evimde duruyordu.
Daha sonrasında, polise bildiğim her şeyi anlattım. Başta bana inanmadılar ancak gerçeklerin ortaya çıkması çok uzun sürmedi.
Tıpkı tahmin ettiğim gibi, her şeyi Erel yapmıştı. Yeşil peruk evinde bulunmuştu, ayrıca binadan kostümsüz çıkarken kaydı da vardı. Polis önemsiz biri olduğunu düşünüp bu detayı atlamış, sadece çocukların palyaçoları gördükleri saatlere bakmışlardı. Cinayet silahı da bulunmuştu, Erel çöp poşetine sarıp, apartmanın çöp odasından aşağıya göndermiş.
Bütün bunların bulunmuş olmasına rağmen, ne yazık ki kendisi bulunamamıştı. Bir ay geçmiş olmasına karşın, Erel'den en ufak bir iz bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dehşete Düşüren Fars
Mystery / Thriller"Bunu yapmak istediğine emin misin?" dedi telefonun karşısından. "Abartma Erel. Alt tarafı bir şaka!" ___ Nisan 2023 Yazma Günleri kazananı! 🏆! #YGNisan2023 230423 © eph.