"hayattan gram zevk almıyorum lan," dedi seungmin yatakta doğrulurken. minho da buna karşı ofladı. "ben veririm sana zevk, gel artık."
boş boş konuşuyordu seungmin. düşünüyor; bunları felix'e anlatırken eskisinden daha da heyecanlanıyor hep. daha da minho'ya tutuluyor. ve o kadar seviniyor ki sevgisi körelmediği için...
"nereye gitti o etek?" etrafa bakınırken, minho'nun ellerini hissetti bedeninde. "boş ver diyorum, gel hadi..."
"bekle, şu pantolonumu uzat iki dakika," dedi yerdeki pantolonunu işaret ederek. minho sıkkıntıyla nefes alıp, pantolonunu verdi hızla.
asla yanından ayırmadığı o kırmızı ruj. aldı yine eline, fırlattı pantolonu herhangi bir yere. açtı kapağını ve ona döndü. kuru dudaklar, pembe renginde. renk lazımdı, yaşlanması gerekti. tıpkı seungmin'in monoton hayatı gibi.
minho elindekini görüp şeytani bir kahkaha saldı. "seungmin! neden getirdin onu, aptal..." göz devirdi ve yatan bedene doğru eğildi. "öpmeni istediğim ve izlerinin kalmasını istediğim için." üzerine eğilen bedene karşı sırıtmadan edemedi, eğleniyor onunla. "sen sürersen öpebilirim. fakat tek dudağınla kalacağını zannetmem." bakışlarını kaçırıp hızla ileriyi düşündü seungmin. heyecanlanıyor, karnı kasılıyor, her şey istediği gibi gidiyor.
bir şey demedi, derin bir öpüşmenin içine girdi onunla. elindekini sabit tutarken, diğer eli altındakinin yanında duruyor. çok yük yüklemek istemiyor üzerine.
geri çekildi, durmadan da kırmızı boyayı alt dudağına bastırdı. deja vu yaşanıyordu ikisi arasında, basitçe gülüyorlar. seungmin nazikçe sürüyor, minho gözlerini bile kırpamıyor.
"üst dudağına sürmeden önce tekrar öpmeli miyim, yoksa direkt-" ensesinden bastırılıp tekrar bir öpüşün içine girdi. her bir öpüş, her bir dokunuş önemli; hissizleşmemek için bir yakarış.
ağır nefeslerle yine doğruldu ve gülerek üst dudağına da sürdü kırmızı boyayı. bunu yaptıktan sonra da tekrar alt dudağından geçti, çünkü silikleşmişti.
"bitti. birbirine bastır, daha iyi olsun." o dudaklarını birbirine bastırırken, seungmin de kapağı kapatıp, masaya uzandı ve oraya koydu. daha sonra sevgilisinin yanındaki yerini aldı. işte şimdi yan yana durabilir, dünden beri düşündüğü her şey gerçekleşebilir.
turuncu saçlı kafasını ona çevirip güldü ve dudaklarını büzerek onu öpmek istediğini gösterdi. buna karşı burun kıvırdı seungmin. "eyy... lee minho, rujunuz taşacak. sileyim mi?"
"hayır, öpüşleri gerçekleştirelim."
minho ışıltılı gözlerini ona sunarken, dilini ağzının içinde gezdirdi bir süre seungmin. bu da onun dayanamadığı göstergesi; birleşsin bedenleri, duymak istediği ismi yayılsın etrafta.
"bir dön bana." çenesini nazikçe kavrayınca, bedenini döndürdü ona turunculu. "n'oldu?" hafiften yanaklarını sıkıp tutkulu bir öpüşe davet etti karşısındakini. güya bedeninde izler olacak, kırmızı çiçekler açacak.
nefessiz kalıp daha da tutkulu olana dek, uzun bir süre bekledi. ancak böyle hissediyordu, üst dudağı dudakları arasında, dili de turluyor kırmızı boyayı. olması gereken bu, diyor içinden seungmin. bana ait olan beni buluyormuş.
bedeni titreyen minho, ensesine çıkardı ellerini. soğuk ama destekleyici. yine de alev alıyor her bir yanı. sımsıcak bedeni, sanki sobalı bir evdi... titreyen bedene tezat, ateşli vücut boyutlarını sınırlayarak daha da üste çıktı.
gözlerini açınca üstünde bir çift göz ona bakıyor, en derin okyanuslarda yüzüyor. hazine bulmuş gibi gülüp yanağını okşuyor. bu normalde böyle miydi? hayır... sadece seungmin bugün fazla mükemmeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
choose
Fanfictionminho her zaman seungmin'e seçim yaptırırdı. seungmin ise asla bıkmaz, o seçimleri kalbine gömerdi.