1.BÖLÜM "İLK GÜN"

406 20 10
                                    


Aşağıdan gelen seslerle emin oldu. Ömer gelmişti. Saate baktığında akrep ve yelkovanın bütünleşmesinden de anlayacağı üzere saat ona çeyrek vardı.

Gerçekten Ömer hayatında gördüğü ikinci dakik insandı. İlk elbette babasıydı.

Ve saymaya başladı. 3, 2, 1... BOOMM! Kapı açıldı. 1.90'lık boyu ve yapılı vücuduyla odasına bildiğimiz daldı.

Bu çocukta mahrem anlayışı hiç mi yok diye artık düşünmüyordu. Ömer'di bu sonuçta, alışmıştı. Yine de tarını ortaya koymaya çalışırcasına kaşlarını çattı. Sonuç karşısındakinin bir gram etkilenmeyip, yatağının üstündeki küçük sırt çantasını aldıktan sonra Açelya ne olduğunu anlamadan havalanmış bir şekilde kendini Ömer'in omzunda buldu. Sonra ise başladı konuşmaya Ömer'in deyişiyle dırdır etmeye.

''Sana da günaydın. Ah! Ben mi? İyiyim. Sonuçta manzara senin totişin. Ömer bebişim hadi indir beni.'' Dedi.

Handan Hanım'ın -Ömer'in annesi- Ömer'e seslendiği kelimeyi kızdırmak için demişti. Yalnız tek bir şeyi tahmin edememişti. Bebişim kelimesinin onun zararına olacağını...

Ömer yine tek bir hamleyle omzundan kollarının arasına alıp önce başını öpüp ardından ise nefesini Açelya'nın boynuna üfleyerek konuşmaya başladı.

'' Günaydın... Küçüğüm...'' dedi.

Her harfi uzatabildiği kadar uzatarak, boynuna nefesini vermeye devam etti. Ömer, Açelya'nın bundan huylandığını biliyordu. Açelya huylandığını belli etmemeye ne kadar çalışsa da boynunu kapatmaya çalışıyordu. Ömer onun tikini bırakın kaşının hafif kalkmasından bile her şeyi anlardı.

Açelya artık dayanamayarak kıkırdayarak konuşmaya başladı.

''Ya Ömer yapma şunu.'' Ve ciddi olmaya çalışarak yineledi.

''Ömer!'' yalnız bu sefer o dememişti.

Bu babasının gür sesiydi. ' Kurtarıcım geldi.' Diye düşünerek sevinmeye başlamıştı. Her genç kız gibi onun da kahramanı, babasıydı. Babası gerçekte de kahramanı sayılabilirdi. Ne de olsa Hipokrat yemini etmiş doktordu.

Bunları düşünürken bir acı hissetti tabiri caizse tamda kuyruk sokumu dedikleri yerde. Ömer bir anlık panikle onu yere bıraktığını onun her an ağlayacakmış gibi olan sesinden anlamıştı. Açelya'nın ağzından ''Ah!'' diye koca bir inleme çıkmıştı. Ömer'in yere kapaklanmasını sağladı.

Efsun Hanım -Açelya'nın annesi- merdivenlerden inerken onların bu halini görse de sesini çıkartmadı. Kahvaltı için kır bahçesine açılan sürgülü kapıya ilerlemeye devam ederken Murat Beyi de yanında sürüklemeyi ihmal etmedi. Efsun Hanımın ses çıkartmaması artık alıştığındandı.

Murat Bey haftada iki gün kahvaltı yapıyordu. Tabi tam anlamıyla kahvaltı yaptığı bile söylenemez. Evde işlerinden dolayı fazla durmasa da o asla özel günleri kaçırmazdı. Ömer'e fazlasıyla o da ailesi gibi değer veriyordu. Ömer'in çocukluğunu biliyordu. Ömer'in, Açelya'yı üzmeyeceğini bilirdi. Yine de korkuyordu. Açelya'nın AŞK ve SEVGİ kavramlarını birbirlerinden ayıramamasından korkuyordu.

Çünkü Murat Bey buna yakın bir hata yapmıştı. Ve her şeyim diye adlandırdığı hayat arkadaşı, Efsun Hanım'ı kaybediyordu. Uçurumun kıyısından döndü. Küçücük bir prensesin onun ellerini tutuşuyla. Sadece onun değil Efsun Hanımın elinden de tutmuştu o küçük prenses... Yaptığı hataları daha fazla düşünmemek adına kafasını hafif iki yana sallayarak Efsun Hanımın sandalyesini biraz geri çekerek oturmasını sağladı. Ardından Efsun Hanıma bir nefeslik yakınlıkta eğilip dudağını kenarına bir buse bıraktı. Kulağına nefesini yalatacak şekilde yaklaşıp fısıldadı.

MOR "RENGİN SERİSİ 1"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin