Bilincim yavaş yavaş kendine gelirken, başımda varlığını belli eden ve gittikçe çoğalmaya başlayan bir ağrı vardı. Gözlerime dek vuran bu ağrı, yavaş yavaş katlanılamaz bir dereceye ulaşıyordu. Buna ek olarakta bacağımda da bir yanma hissiyatı vardı ve hareket ettiremiyordum. Sanki bacağımı yerinden koparıp almışlar gibi bir boşluk vardı ve fazlaca kan kaybettiğimi hissettiren bir sıcaklık, ıslaklık ve yanma hissi. Galiba bacağımdan önce kan kaybından ben öleceğim.
Zonklayan gözlerimi, baş gösteren ağrıya rağmen açmaya zorladım. Göz kapaklarım titreşerek açılırken, bulanık görüş alanım yavaş yavaş netlik kazanıyordu. Görüşüm tamamen netleştiğinde görüş açıma giren ilk şey masmavi bir gökyüzü oldu. Sabah olmasının şaşkınlığını daha yaşayamadan karnıma giren ani bir sancıyla birlikte acıyla inleyerek göz kapaklarımı hissettiğim yoğun acı nedeniyle sımsıkı bir şekilde kapattım. Ağrının hafiflemesini ümit ederek bir müddet beklemeye başladım ve ağrı zamanla hafifleyip ilk baştaki acı vericiliğini kaybettiğinde kapattığım gözlerimi açtım ve kendimi sıkmaya bir son verdim. Acıyla kasılan bedenim gevşerken, boynumu fazla ani olmayacak şekilde yavaşça hareket ettirerek görebildiğim kadarıyla etrafıma bakındım. Görebildiğim en net şey ağaçlar olmuştu. Devasa ağaçlar ve ağaçların içine doğru uzanan büyük taştan heykeller. Heykellerin şekli ise bir ejderhayı andırıyordu ve bu heykeller karşılıklı olacak şekilde sıralı bir hâlde ağaçların içine doğru ilerliyordu ve ortalarından bir nehir akıyordu.
Gördüğüm manzara ile nutkum tutulurken, zihnimde tek bir cümle yankılanıyordu. Ben ölmüş olabilir miyim? Çünkü böyle bir yerde, böyle heykellerin olması biraz fazla olağanüstü? Tahminlerime göre bir adaya düşmüştüm. Çünkü sağ tarafımda heykeller vardı ama diğer tarafımda uçsuz bucaksız okyanus vardı. Yattığım zemin ise sıcak kumdu. Düşünceme göre ıssız bir adaya düşmüştüm ama ıssız bir ada da böyle heykellerin olması biraz tuhaf açıkçası.
Ben bunları düşünürken duyduğum yüksek sesli bir kükreme ile tüm acımı bir anda unutmuş, hızla yattığım yerden doğrulup refleks olarak korkuyla çığlık atmıştım. Tabii bu ani hareketlenmemin de bir cezası olarak karnımdaki ağrı tekrardan baş göstermiş, bacağımdaki yanma daha da katlanarak çoğalmıştı. Bu ani hareketim yüzünden kendime lanetler okumaya başlamadan önce, aynı ses bir kez daha çıkmıştı. Ben tekrardan bir çığlık daha atmaya hazırlanırken, yerin sallanmaya başlamasıyla atamadığım çığlığımı yutmak zorunda kalmıştım. Ne bu şimdi? Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de deprem mi oluyordu?
Sarsılma gittikçe şiddetini arttırırken, ağaç devrilme sesleri de beraberinde gelmeye başlamıştı. Ben korkudan ne yapacağımı bilemez bir hâlde sesin geldiği yöne bakakalırken, nefes almayı bile unutmuştum. Koşup kaçmayı deli gibi istesemde bu hâlde bırakın koşmayı, hareket bile zor ediyorum. Sikeyim!
Bir kaçış yolu bulmak için sağıma soluma bakınırken, gözlerim heykellerin ortasındaki nehrin üzerinde hareket eden bir şeye takıldı. Orada bir kayık vardı. Buraya doğru yavaşça ilerleyen bir kayık. İnsan! o gelen kayıkta insan olabilir mi?
Bir anda içime nüfus eden umut hissiyle yüzümde minicikte olsa bir tebessüm oluştu. Umutla parıldayan gözlerimi kayığa yoğunlaştırdığım için etrafımda olan biten şeylerden bir anlık soyutlanmıştım ama bu kötü bir hataydı.
Saçlarımı havalandıran sıcak bir nefesle irkildim. Kafamı yavaş yavaş, korkuyla yukarı doğru kaldırdım ve kıpkırmızı gözlerle karşı karşıya kaldım. Devasa ağzı olan ve benim boyumdan büyük sivri dişleriyle bana bakan bir ejderha! Gözlerinde yanan bir ateş vardı. Ve kafasının üzerinden uzanan iki büyük boynuz...
Normal şartlarda görsem hayranlıkla inceleyeceğim bu canavarı şu anda normal şartlarda olmadığımız için incelemek şöyle dursun, korkudan altıma sıçmak üzereyim. Çığlık bile atamayacak kadar korktuğum için sadece onun gözlerine bakıyordum. Gözlerimle merhamet dileniyordum resmen. Ve Tanrı aşkına! Bu yüzyılda canlı bir ejderha nasıl var olabilir! Saçmalık. Ben, ben bence öldüm. Gerçekten öldüm ve şu an cehennemdeyim. Evet, kesinlikle öldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean's heart || TaeKook
FanfictionSuların hükümdarı, denizler ve depremler tanrısı poseidon'un biricik oğlu Kim Taehyung, kalbini bir insana kaptırmıştı. En büyük yasağı çiğnemişti. 050523 *Tüm hakları saklıdır.