seven

7 1 0
                                    

İki ay önce...

Sıcak kahvenin kokusu içime çekerken gülümsedim. Bu kokudan nefret ederdim.

Çünkü onunla hiç baş edemezdim.

Kahve kavanozundan çıkmayan ellerin de kalmış kahve kalıntılarının üzerinde parmaklarımı gezdirdim.

"Kahve kokan ellerin..." diye mırıldandım. Ellerini dudaklarıma götürerek kokulu bir öpücük bıraktım ellerine. Benim için alışılageldik bir kokuydu. Elleri çoğunlukla kahve kokardı çünkü gün içerisinde mutlaka kahve içer, elini o kavanoza en az bir kere sokardı.

Burukça tebessüm ettim. "Sanırım yıllar geçse de asla baş edemeyeceğim tek koku olarak kalacak."

Aklımı esir tutan geçmişte kalmış anılardan sıyrılmak için gözlerimi yumup açtım.

Şaşkın şaşkın etrafa bakınırken geçmişin kırıntılarında esir kalmış zihnimi farklı konularla meşgul etmek adına bilgisayarı kapatıp oturduğum masadan kalktım ve hızlı adımlarla kafenin önüne çıktım.

Cembimde duran dolu sigara paketinden bir dal alıp ucunu yaktım ve zehri tükettim.

Kendimi sigarayla zehirlendiğimi görse çok kızardı bana. Kızardı. Geçmiş zaman. Eskiden.

Aceleci olmayan bir tavırla sigarayı içime çekip dumanını havaya üflerken soğuktan ellerim kızarmıştı bile. Zemheri aylarındaydık. Her yıl olan soğuk bu yıl bir başka dondurucuydu.

Sigaramın sonuna gelirken duyduğum sesle zihnim yine tozlu sayfaları teker teker çevirdi.

Kıkırtı sesi.

Dudaklarına tutkulu bir öpücük bıraktıktan sonra dudaklarımla aşağıya doğru boynuna yol çizdim. Boynuna öpücüklerimi bırakırken tek omzu havaya kalktı. Büyüleyici bir ses kulağımı doldurdu. Kafamı boynundan kaldırıp hayran hayran yüzüne baktım.

Kıkırtısı son bulunca dudaklarında küçük bir gülümsemeye dönüştü. Parıldayan gözleriyle gözlerime baktı.

"Boynumdan çok huylanıyorum ben..." diye mırıldandı. Derin öpüşmemiz yüzünden oldukça şişmiş ve kızarmış alt dudağını dişlerinin arasına alıp ezdi.

Yutkundum. Lanet olsun. O'na karşı koyamıyordum hiç bir türlü. Bunun sonunun nereye gideceğini bilmesemde kendime engel olamıyordum.

Duvarla benim aramda kalmış zarif bedeni kıpırdandı ve o sırada sürtünmemesi gereken bir yere sürtündü.

Çene kaslarımı sıkarken inledim. İnlememle beraber tekrar kıkırdadı. Benim üzerimde ki etkisi hoşuna gidiyordu belli ki.

Kıkırtısını tekrar duymamla daha fazla dayamadım ve dudaklarına hırçın bir şekilde yapıştım. Dudaklarımız birleşir birleşmez ayaklarını yerden kesip onu kucağıma aldım ve anında bacakları belime sarıldı.

O duvarda ona aklına gelebilecek her türlü şeyi yaşattım. İnledi, adımı haykırdı, tırnaklarını omzuma geçirdi ve her seferinde büyüleyici bir şekilde kıkırdadı.

Tekti. İlkti. Özeldi.

Kıkırtının geldiği tarafa dönünce onu gördüm. Yıllar sonra. Kıvır kıvır saçları beline kadar uzanmış, artık sarı değil siyahtı. Biraz da zayıflamış. Gözlerinin altı ben düzenli bir uyku düzenine sahip değilim diye bağırıyordu. Kehribar rengi hareler maviliklere bırakmıştı kendini.

Çok değişmiş ama bir o kadar da değişmemişti. Hepsine rağmen dudaklarında ki kıkırtı aynıydı.

Gülücükleri dinince dudakları normal haline döndü. Karşısında duran arkadaşı ona bir şeyler anlatıyor, o da onaylar bir şekilde kafasını sallıyordu.

Bir süre etrafa öylece bakındı. Sonra gözleri beni buldu. O ân. Kalbimin atışları hiç bu kadar hızlanmamıştı uzun zamandır.

Yüzünde bir ifade geçmesini bekledim.
Bekledim. Ama gözleri üzerimde iki saniye kadar duraklayıp başka bir tarafa döndü. Sanki yolda gördüğü öylesine bir yabancıydım.

Belki de onun için artık öyleydim.





APOCALYPSE - TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin