Yalana inandığınız zaman gerçek tam olarak ne olurdu?
Bana kızıyorlar. Olmayanları gerçeğim kabul etmem mi yoksa hikâyeler uydurmam mı onları daha çok rahatsız ediyor, anlamlandıramıyordum. Kimseye bir zararım dokunmuyordu ki, yalnızca kendime-
Ki...
"Bir kasılıp bir sonsuzca açılan, aynı anda hem ölen hem büyüyen, hiçin umuduyla her şeyin umutsuzluğu arasında kendinden geçmiş, güzel kokularla zehirden beslenen, aşkla ve nefretle kavrulan, ışıklarla gölgelerin yok ettiği, grotesk gülümsemeli bir yırtıcıyım ben..."
-cioran
•
bölüm bir |umutsuzluk canavarının öyküsü|
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
•
Ama hayır, anlatmaya bir gece öncesinden başlamam, sizlere kendimi izah etmem açısından daha kolay olurdu ve böylece şaşkınlığınızı atmak için yeterli vakti bulabilirdiniz.
Alkışların kafamın içinde patladığı bir gündü. İmza günlerinin izdihamlarını düşününce bu kadar gürültüye alışmış olmayı bekliyordu insan ama işte buradayım, beni ve yeni kitabımı kutlayan bir güruhun arasında, kolları olmadığından sebep kendimi çıplak hissettiğim bir elbisenin içinde, arkaya yaslanmayı imkânsızlaştıran bir sandalyede oturmuş asla bitmeyen ellerin birbirine çarpışını dinleyerek gülümsüyordum. Çünkü bundan birkaç saat önce yayıncım beni kenara çekip kibar olmam konusunda uyarmıştı.
Rahatsızlık duyduğun herhangi bir duruma karşı yüz asmak, somurtmak yasak. İnsanlarla iletişimi az düzeyde ve profesyonel sınırlarda tutuyorsun yoksa sohbetten sıkıldığında işleri karıştırdığını ikimiz de biliyoruz.
Ben de dudaklarımı kıvırıyor, kaslarımı harekete geçiriyordum ama biraz dikkat etseler gözlerimin kenarlarının kırışıksız olduğunu görebilirlerdi. Kimse dikkat etmedi. Hiç kimse, asla dikkat etmezdi.
Doğruyu söylemek gerekirse alkışların arkasındaki yüzleri göremiyordum. Her biri aynıydı. Süslenerek gelmişler, yüzlerinde öne çıkmak isteyen makyajları ile birbirlerinin aynısı ifadelere bürünmüşlerdi. Her biri gülümsüyor, her biri mutlu gibi duruyor ama aslında neyi alkışladıklarından bihaberler.
Bu insanların gözlerine ulaşmayan dudak kıvrımları var.
Tıpkı benim gibi.
İş ortaklar ve arkadaşları, tanıdıklar ve dostlar yanımıza gelerek sevgilerini, dileklerini iletirken ellerini sıkıyor, omzuma veya dirseğime değen parmaklara katlanıyordum. Gözlerimin içinde ne görüyorlardı acaba diye merak ederken buldum kendimi. Gözaltlarımda biriken uykusuzluğu kapatma çabam belli oluyor muydu?
"Uykunu mu alamadın yine?" diye sordu yayıncım yanıma gelerek, kendisi aynı zamanda tek arkadaşımdı da. Bir elim masada, çenem avucumun içinde dalıp gitmiş gözlerle masa örtüsünü görmezken onaylayan bir sesle karşılık verdim. Pek bir şey demedi, kalktı ve gitti. Gözlerimi ardından kaldırınca salonun karşısında birkaç kişiyle gülerek konuştuğunu görebiliyordum.