Yalana inandığınız zaman gerçek tam olarak ne olurdu?
Bana kızıyorlar. Olmayanları gerçeğim kabul etmem mi yoksa hikâyeler uydurmam mı onları daha çok rahatsız ediyor, anlamlandıramıyordum. Kimseye bir zararım dokunmuyordu ki, yalnızca kendime-
Ki...
"Hepimiz sahtekâr olduğumuz için birbirimize tahammül ederiz."
-cioran
•
bölüm beş |menesa burada değil|
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
•
İnsanlardan sıkılıyorum. Ama sanırım bunu belirtmeme gerek yok. Yanlarında dinliyormuş gibi dururken aslında zihnim oradan çoktan kopup gitmiş oluyor. Fakat onlardan tamamen ayrı da değilim, ne de olsa uydurmalarımı besleyen gıdalar bu insanların anlattıkları. En azından bazı kısımları.
Benim için yeterince ilgi çekici olmayı bıraktıkları noktada zihnim kendi eline alıyor kalemi ve böylece öyküleri anlam kazanıyor. Menesa'nın dünyasında tabii.
"Söylediklerimin tek kelimesini bile duymadın değil mi?" demişti geçmişin bir hayaleti. Yüzü yoktu bunun, hatırımda kalması zor şeylerden biriydi insanların suratları.
Zihnim o an orada bulunmak istemiyordu. Neden istesindi ki? Dakikalarca anlamsız cümleler kuran, kelimeleri yanlış sıralayan birini dinlemeye çalışıyordu. İnsanlar, sözcükleri olması gerektiği gibi kullanamıyorsa, ne diye konuşur dururdu acaba?
"Duysana beni," dedi. Kimdi? Hatırlamıyorum. "Neden beni duymamakta bu kadar ısrarcısın? O kadar mı sıkıcı buluyorsun beni?"
"İlgimi çekmiyorsun."
"Ya. Ne ilgini çekerdi peki? Ne hakkında konuşuyor olmamı tercih ederdin?"
"Bilmem. Hiç, belki."
"Hiç hakkında mı konuşmamı istiyorsun?"
"Olabilir. Neden olmasın."
"Yoksa hiç mi konuşmamam tercihin."
"Fark etmez. Az öncekilerden iyidir büyük ihtimalle."
"Az önce ne konuştuğumu dinlemedin ki. Nereden biliyorsun daha iyi olup olmayacağını?"
"Başında buradaydım ya, duydum."
Bu sohbet aklımdan hiç çıkmamasıyla birlikte içerisinde bulunduğum hislerin de hala sirayetindeyim. Boştum. Bomboş. Düşünmeden karşılık veriyor, kelimelerimin üstünde durmuyordum. Öylece çıkıyorlardı, kendi kafalarına göre oluşuyorlardı. Saf hisle işlenmişlerdi.
Önemsiz bir sohbetin içerisine sarf edilmiş önemli kelimelerdi benimkiler; bir kez olsun karşı tarafın hislerine değil yalnız kendiminkilere odaklanılmış ifadelerdi.
"Menes, benden değil de kendinden sıkılıyor olabilir misin acaba?" demişti çatık kaşlarla bir süre sessizce oturuşunun ardından.
"Senden kaçıp kendi kafamın içine sığındım, pek mümkün gelmiyor," dedim, onu umursamadığımı göstermek adına kahvemi yudumluyor, arkam sandalyeme yaslı duruyordum. Hoş, araya giren zaman düşünmem için bir alan yaratmış ve bu, az da olsa panik duygusunu dürtmüştü.