ένα- 1

46 7 26
                                    

hikâyenin başlığını koymamda bana yardımcı olan lapetos'uma çok teşekkür ederim🥹 alışılmışın dışında ve karakterlerin tamamen out of character olduğu bir kurgu oldu. yorum bırakmayı unutmayın, geri dönüşleriniz benim için altın değerinde <3 keyifli okumalar.

x

Odayı bir showroom'a çeviren spot ışıklarını aylar sonra ilk kez açtı. Bir eli havada, gezinip tanıtırken sanatını, Baturay'ın ses tonu hülyalıydı. Geniş atölyede, aralarda çok fazla boşluk kalmayacak şekilde çok çalışma vardı. Kimi bitmiş, kiminin üstü örtülü. Bazılarının yanında kafa boyları değişken iskarpelalar, kiminin yanında murç... Tüm edevatlar öyle dağılmış ki burası mahşer yeri gibi. Ama o kadar da düzenli görünüyor çünkü burada bu odanın renk uyumuna aksi hiçbir şey yok. Dağınık olan hiçbir şey rahatsız edemiyor insanı. Arkasındaki adam ise bir eli arkasında, kimi korkutucu, kimi büyüleyici, kimi güzel, kimi zarif heykellerin arasında kaybolmuş geziyor.

Arada bir tahtadan oyulma heykel var. En küçükleri... Zavallı küçük sincap ağaç dalı olduğu anlaşılan bir uzunlukta elinde ceviziyle boş bir bakışla duruyor. Bu belki elini geliştirmek için yaptığı basit ama şirin bir çalışma. Ama üç adım ötesindeki tek kanatlı, somurtkan bakışlı, dalgalı kısa saçlarında yapraktan taç olan o intikamcı taştan oyulma düşmüş melek heykeli..? O zavallı mı?

Biraz daha geziyor, arada taştan ve tahtadan oyduğu olsa da yoğunlukla mermeri tercih etmiş Baturay. Mermerin güzelliği, temizliği ve asaleti büyülemiştir onu diye düşünüyor.

"Hangisinden memnun kaldıysan alabilirsin. Her şey anlaşmamıza göre..." dedi Baturay, aradaki bazı heykellerini tanıtmayı bitirmiş bir halde. Suratında her zaman var olan o samimi gülümsemeyi taşıyordu. Kiminin bir deliye ait olduğunu düşündüğü o gülümseme... İnsanlar onun kafayı yediğini düşünürdü. Sonuçta kim yirmili yaşlarının ortasında bir anda atölyeye kapanıp şeytani sembollü heykelleri, meleksi kanatları ve güzel yüzlü, iri memeli kadınları mermerle çizerdi ki? Kim saatlerini aşağıda bir toz yığını, birkaç mermer parçası biriktirmeye adardı ki? Kim kafayı siyah ile beyazın güzelliğine bozardı ki?

Cihan daha çok gezdi. Bazı heykellerin önünde birkaç basamaklı tahta merdivenler duruyordu ve bundan anlıyordu ki, o çalışma henüz bitmemişti. Bazı heykellerinin üstünde gri kumaş örtülüydü. Baştan yere kadar... Birini çekmenin sakıncası var mıydı? Neden gizlerdi ki bu kadar güzel sanatını icra eden biri?

En ortada bir çalışma var. Aslında geneli iki metreyi bulan çalışmalar bu heykeller ama aralarında en uzun, en heybetli çalışma tam ortada duran. Eğer yanlış görmüyorsa tam olarak iki buçuk metre bu, portu dışında. Aralarında en görkemlisi ve örtünün altından bile belli olacak kadar vakur duruşlusu...

Ona doğru yaklaştı. Beyaz, büyük spot ışığının arkadan vurup gölgesinde bıraktığı heybetli bir çalışmaydı bu. O kabarıklığın altında ne olduğunu bilmeyi istiyordu.

"Hm?" diye mırıldandı arkadan Baturay. Cihan'ın merakı favori çalışmasına yöneldiğinde bu gözünden kaçmadı. Ama garip bir kıskançlık vardı içinde. Baturay çalışmalarının bazılarını kıskanırdı insanlardan. Atölyesi, kendisi içeride olmadığı zaman iki kapı ardında kitlenmiş olurdu hep. Kimse koca pencerelerden onu o heykellerin güzel adonislerini, kıvrımlı göğüslerini işlerken göremezdi, eremezdi o şerefe. Koca pencerelerde mat, kalın perdeler olurdu hep. Her zaman tekti atölyesinde ve ne zaman içeri birini alacak olsa, favorilerinin üstünü gri kumaşıyla kapatırdı. Onlar onun özeliydi, içindeki sırlardı. Doyamadığı sevgisi, göremediği merhamet ve kaybettiği aklî melekeleriydi. "Çalışmalarımdan beğendiğiniz birini alabilirsiniz." dedi imayla, gösterdiklerinden birini.

sculpture of desireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin