Uyanmak çok zor gelse de bugünün benim için olan önemini yok sayamazdım. Kendimle çelişerek, kafamı yumuşacık yastığımdan kaldırdım, uzun süreler öylece oturduktan sonra odamdaki küçük banyoya yöneldim. Duş almaya üşensem de sonunda banyodan mis gibi şampuan kokularıyla çıktım. Belime gelen saçlarımı kurutup, uçlarına hafif kalın dalgalar yaptım. Dün geceden hazırladığım turkuaz gömleğimi ve beyaz pantolonumu oldukları yerden aldım ve üzerime geçirdim. Aynada kendime baktığımda karşımda küçük sarışın kızı görür gibi oldum. Eski halimi, o zamanları ne kadar çok özlesemde hayat beni buralara getirmişti. Eğer burda bi suçlu varsa o da hayattı. Ama her gün düşünüp durduğum, peşimi bırakmayan eski meseleleri bugünlük rafa kaldırmaya ve asıl meseleye dönmeye kararlıydım. Telefonumu ve ihtiyacım olan her şeyi aldıktan sonra aşağı indim.
Kahvaltı sofrası kurulmuştu, ama kahvaltı için çoktan sözleşmiştim bile. Heyecanımın asıl sebebi de buydu işte bugün benim için önemliydi çünkü bugün ben liseden mezun oluyordum. Ve bugün, beni buralara getiren hayatın, son bir güzellik yapacağı tutmuştu. Yıllardır görmediğim eski mahalleme kahvaltıya davetliydim. Beni okutup buralara getiren hocam beni kahvaltıya davet etmişti. Eski mahallem benim için çok önemliydi, fakat on yıldır görmediğim mahallemde acaba her şey aynı mıydı. Cenk hala orda mıydı. Çocukluk aşkım, her günümü eğlencelı kılan, beni mutlu eden Cenk'i görmeyeli tam on yıl olmuştu. Acaba Hasan amca ne yapmıştı çok merak ediyodum. Ve şimdi belki yarım saat sonra her şey belli olcaktı. Ayakkabılarımı giyip kapıda bekleyen taksiye bindim. Çocukluğumun bağrına gidiyoruz dedim, tabiki şöför anlamadı bende mahalleyi tarif ettim. Mahalleye yaklaştıkça heyecanım artmıştı.
Yanımda Cenk'e aldığım hediyeyi de getirmiştim. Onu görmeyi çok istiyordum. Mahalleye geldiğimizde, ücreti ödeyip hocamın evinin demir kapılarını ittirdim. Bahçede duran uzun, beyaz örtü üzerinde mis gibi bi kahvaltı duran masaya doğru ilerledim. Tekerlerkli sandalye üzerinde bahçeye doğru gelen hocamı gördüğümde dizlerimin bağı çözülmüstü. O kadar çok sarsılmıştım ki, nası olmuştu ne olmuştu, geçicimiydi kalıcımıydı, çok korkuyordum. Yaşlı olsa daha az şaşırırdım ama gencecik adamdı. Hızla gidip ona kocaman sarıldım, ve daha fazla mahcup olmaması için üzüntümü gizleyip yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim.
-Hayırdır hocam bacaklar yaşlandı mı? Dedim koca bir gülümsemeyle, çünkü o bana bunu öğretmişti. Hayatta ne olursa olsun gülmeli, ve herşeye olumlu bakmalıydı insan. Bazen olmasa da denenmeliydi. Oda benim gibi kocaman gülümseyerek.
-Aferim benim canıma, nasıl da umduğum gibisin. Bu yaşlı bacaklar artık işini görmüyor be kuzum. Dedi. Hafif tebessümümden sonra tekrar,
-Neyse günümüzü böyle geçirmiycez dimi, eşşek kadar kız oldun, ağlamazsın umarım dedi o şen şakrak kahkahasıyla.
-Ruhunuz sağlam kalsın hocam, ve umarım o gözlemelerden yapmışsınızdır.
Birlikte masaya geçtik ve tabiki gözleme olduğunu biliyordum. Uzun süre bitirdiğim okulum, kazandığım ve gideceğim okullum hakkında konuştuktan sonra bana benimle gurur duyduğunu ve bu yaz onunla birlikte kalmamı söyledi. Sebebini sorduğumda ise kendini çok yalnız hissettiğini söyledi. Tabiki uzun bi sınav stresinden çıkmışken bunu kabul etmemem için bi sebep yoktu hemde bu mahallede, Cenk'in olduğu bi yerde. Hem beni ondan ayıran şey de bitmiş gitmişti.
Kahvaltı masasını birlikte topladıktan sonra içeri geçtik, ve akşam ki mezuniyetim için günün planını yaptık. Hocamın kadın olmaması, beni hazırlayamayacağı anlamına gelmez. Bir iki saat oyalanmanın ardından, taksiye atlayıp bizim eve gittik. Üzerime sırayla elbiseler deneyip hocamın görüşüne sundum, ve en beğenilen pudra beyaz sade mini bi elbise oldu. Zaten abartı şeyleri sevmediğimi bilirdi. Saçlarıma da dogal bi hava verdiğimde, tekrar bizim evden de çıktık. Posta kutumda bir sürü zarf vardı. Aralarından sadece biri mordu, dikkatimi çekmişti ama ona ayıracak vaktim yoktu, en fazla bi açılış davetiyesi falan olduğunu düşündüm ve onu da diğerleriyle birlikte çekmeceme koydum.
Vee akşam gelip çatmıştı. Şehirin en yüksek puanlı okulunda okuduğumdan tabiki şahane bi yerde mezun oluyodum. Havuz kenarında açık, temiz havada, ve sevdiğim insanlarla. Anne ve babamın da yanımda olmasını o kadar çok isterdim ki. Ama biliyorum ki, onlar da biyerlerden beni izliyolar ve benimle gurur duyuyorlardı.
Büyük bahçenin merdivenli kapısından içeriye, biricik hocamın kolunda girmek yerine onun sandalyesini iterek girdim, bu başkası için kötü bişey olsa bile benim için onur vericiydi. Beni bugünlere taşıyan bana analık babalık yapan adamı ben iki metre taşımışım çok mu.
Tüm okulum burdaydı. Gece boyunca onlarla o kadar çok eğlendim ve kendimi kaybettim ki, gece ne zaman bitti fakına varamadım bile. Müzikler, içecekler, yemekler, danslar her şey vardı. Gece boyu süren eğlencenin sonunda hocamın zoruyla ordan çıkıp, eve döndük. Tam üzerime polar tulumumu giyip yatağıma atlamıştım ki hocamın öksürük sesiyle irkildim ve ona gideceğimizi hatırladım. Yataktan kalkıp bavuluma kıyafetlerimi tıkıştırdım ve öylece pijamalarımla gidebileceğime onay verdim. Gözlerim yarı kapalı aşağıda tekerlekli sandalyede bekleyen hocamın yanına indim. Allahtan onu unutup uyuyakalmamıştım çünkü bu merdivenleri çıkması sanırım bi derece imkansız olurdu. Beni öyle görünce yine bi kahkaha attı ve benden cevap gelmeyince kapıya yöneldi. Bekleyen taksiye atladık ve yarım saat uykunun, ay pardon yolculuğun sonunda eve vardık. Daha önceleri de bu eve geldiğimde kaldığım odaya yani hocamın yıllar önce giden kızının odasına gittim ve yatağa atladım. Cenk'in hediyesi neredeydi acaba, tamamen aklımdan çıkmıştı. Ama bunu bulma işini yarına erteledim ve huzurlu bir uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MENEKŞE KOKULU ESKİ DEFTERLER
Dla nastolatków"Çocukken, Hasan amcanın bahçesindeki ağaçtan alıp kaçtığımız incirleri hatırlıyo musun? Hasan amcayı peşimizden koşturan o incirleri. İncirler kocaman oldu, dallarından koparılmak için iki küçük çocuğu bekliyolar, biri sapsarı, güzel, küçücük bir k...