Öncelikle herkese selamlar yepyeni bir maceraya çıkacağız birlikte...
Şimdilik sizi hikayemle başbaşa bırakıyorum...
Şarkılarımız...
Pera-sensiz ben, yüzyüzeyken konuşuruz-son seslenişim...
İyi okumalar...
Her insanın karşısına bir zorluk çıkar derler. Alaca da hayatında oluşabilecek en büyük zorluğu yaşayan 21 yaşında bir üniversite mezunu. Daha küçücük bir çocukken, daha 16 yaşındayken hayatın diğer yüzüyle karşı karşıya gelmiş ve en büyük kabusunu abisiyle yaşamıştır.
Alaca o gün, o gece bir canın kendisini karanlığa gömmesiyle kalbini karanlığa gömmüştür.
"24 mayıs günü Alaca Çelik ve Ayaz Çeliğin babası Yağız Çelik karanlığa mahkum oldu."
Alaca'nın kulağında yankılanan bu cümle her gün daha daha zorlaşıyor, her gün daha büyük bir boşluğa dönüşüyordu. Alaca da, Ayaz da annelerini hiç sevmezdi. Çünkü onların bir annesi var mıydı ki, anne diyebilecekleri bir kadın mıydı ki o? Değildi ve asla olamazdı. Daha önce çocuklarına hiç sevgi göstermemiş; aynı zamanda evlenmelerine rağmen soyismini, sırf adına yakışmaz diye değiştirmeyen birine... Alaca ve Ayazın babası ölmeden bir hafta önce boşanan birine nasıl anne denilirdi? O kadın, o sıfatın kullanılabileceği son insandı.
Daha Yağız Çeliğin cenazesine bile gelmeyen bir kadın o. Çocukları orada bağırmak, çağırmak, kırmak, yıkmak yerine ağlamaya dair hiçbir iz olmayan hissiz ifadelerinden akan gözyaşları
Aktığı yerleri aleve verirken, zaten yanan kendileri oluyordu. Onlar yakmak yerine sessizce yanmayı, kalplerini babalarıyla gömmeyi tercih ediyorlardı.
En acısı değil midir zaten sessizlik. Vazgeçiş demektir, yıkım demektir, acı demektir. Onlar için o an hiçbir şey gerçek gelmezken acının en saf haliyle ortaya çıkması, onları tam kalbinden vurması... biri 16, biri 19 yaşında iki çocuğun en büyük kabusu
...Şimdi biri 21, biri 24 yaşında iki kardeş. Acılarını içlerine gömüp daha doğrusu gömmeye çalışıp devam eden iki kardeş...
Alaca yazı yazmayı sevmezdi ama babasının cümlelerini yazmayı severdi, Alaca çizim yapmayı sevmezdi ama babasını çizmeyi severdi, Alaca geceleri sevmezdi ama babasının ona yıldızları anlatmasını severdi.
Alaca babasını çok severdi...Şimdi geriye sadece abisi kalmıştı. Abisini de genel olarak evde bulamazdı. Okul ve ev arasında gidip gelirdi. Şimdi, şimdi okulu yoktu. Bir yere gidemezdi, gidecek bir yeri yoktu; arkadaşlarıyla buluşamazdı, buluşacak arkadaşı yoktu. İşte şimdi yüzleşti Alaca asıl zorlukla, asıl hayatla. Alaca kabuslarını unutabilir miydi? Alaca başına gelenleri unutabilir miydi? Alaca sabaha kadar oturup abisinin yanında ağladığı geceleri unutabilir miydi?
Unutmazdı. Her şeyden daha net biliyordu ki unutmazdı.
Hayat bütün güzel rüyaları silerdi o hafızadan ama tek bir kabusu bile asla silmezdi. Bunu çok iyi biliyordu. Tek düşündüğü;
"Şimdi ne olacağıydı."
Evet giriş bölümünü nasıl buldunuz? Nasıl bir gidişat bekliyorsunuz?
Yorumlarınız benim için çok değerli...Şimdilik böyle bir giriş yaptık, ilerleyen kısımları Alaca'nın ağzından okuyacaksınız. Umarım seversiniz. Henüz bir kapak bulamadım ama ilerleyen zamanlarda birlikte buluruz... söyleyebilecek çok bir şeyim yok bir hafta kadar bir süre sonra yeni bölüm geleceğini düşünüyorum. Şimdilik...
Görüşürüz...belki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alacakaranlık...
Teen FictionAlaca Çelik, Ayaz Çelik, Samet Dinçer, Yeni bir maceraya hazır mıyız?... Alaca'nın macerası...