9-

815 89 19
                                    

***

"Şaka yapıyorsun!" Alex omuz silkti, "Ben de şaşırdım. Ne yaptın da adamın dikkatini çektin acaba?" Bilmiyordum. Bildiğim tek şey yapılan hamlenin suikast girişimi olmadığıydı. Öyle bir adam beni öldürmek isteseydi bunu bir çok defa başarabilirdi. Elbette beni öldürmek kolay olduğu için değil,  Hans Graham fazla zeki ve güçlü olduğu içindi.

Asla onu rakip olarak görmemiştim. Onu hatırlamıyordum bile! Hatta öyle ki sanki kitapta olduğu gibi ölü olduğunu var saymıştım.

"Nereden bileyim ben? Ne istiyor ki benden? Sormadın mı?" Purosunu içmeye devam ettiğinde bacağına tekme atıp konuşmasını istediğimi belirttim.

Ters ters baktı, bir şey diyecek gibi oldu ama demedi.

"Sormadım. Aklını okuyorum ya hani? Anılara girme gibi bir yeteneğim yok. Nathan denilen adam o an ne düşündüyse onu gördüm. Saklamak istediği şeyi düşünmeden duramıyordu. Bir de senden bir tık ürperdiğini gördüm. Buna şok olmuş gibiydi." Bu da tuhaftı. Nathan gibi kaslı ve yıllarca savaşmış izlenimini veren bir adam neden benden korkmuştu ki?

"Bu çok saçma. Benden ne istiyor bu? Koca krallıkta tek dikkatini çeken kişi ben miyim? Neden benimle uğraşıyor?" Biliyordum ki dikkatini henüz çekmemiştim. Çekseydim daha kötü şeyler olacağına dair bir hissim vardı. Oflayarak geriye yaslandım. İllaki bir şey ters gitmek zorundaydı sanki. Ayağa kalktım ve Nathan'ın zindanına ilerledim. Onu yakından incelemem gerekiyordu.

Girişte ki saray askerleri beni durdurdu. Benim adamlarım aksine onlar saray ahalisine yemin etmişlerdi ama onları yetiştiren bizdik. Yani bir şekilde onları ikna edebilmeliydim.

"Geri çekilin." Birbirlerine bakmadan mızrakları aynı anda çapraz yaptılar, "İçeriye giremezsiniz Düşes. Bu sizin için tehlikeli." Beni mi düşünüyorlar yoksa görevlerini yerine getirmek için bahane mi üretiyorlar emin olamadım.

"Umrumda değil. Zincirli bir halde zaten. Bana ulaşamayacak. Lafımı tekrar etmeyeceğim." Uzatmamaya karar vermiş ve yolu açmışlardı. Kapıyı başka bir asker açarken izledim. İçerisi karanlıktı ancak Nathan seçiliyordu. Elime bir meşale tutuşturdular. Onunla içeriye  girdiğimde kafasını kaldırıp bana bakmadı. Yerler ancak belli oluyordu. Zindan eskiden burada var olan zindanlardan biriydi. Bölge eski olduğu için burada böyle antik bir zindan bulduğuma şaşırmıyordum.
Yerde böcekler ve fare kafatasları bulunuyordu.

Ve biraz daha ileride daha büyük iskeletler vardı. Kafasını kaldırmadan nereye baktığımı  görmüş gibi, "Büyük ihtimalle bu zindan eskiden bir aslan kafesiydi." Ona döndüm. Boğazı hırıltılıydı. Susuzluk onda da etki bırakmıştı. Kafamı dik tuttum ve ona yaklaştım. Zincirlerin boyunu ta buradan ölçmüş ve bana ne kadar yaklaşabileceğini hesaplamıştım.

"Büyük ihtimalle. Belki de eskiden var olan yaratıklar burada tutulmuştur? Bir aslan için fazla büyük bir yer." Kafatasları ve iskeletler dokunsam toz olacak gibi  duruyordu.  Sadece fare kalıntıları çok eski değildi. Kafasını kaldırdı ve gözlerim dışında yüzüme baktı. Kırmızı  gözler onu neden bu kadar korkutuyordu anlamış değildim.

"Belki de haklısındır küçük kız. Burada ne gibi canavarların var olmuş olduğunu düşününce hiç korkmadın mı?" Sırıttım, "Küçük kız...Bu beni bu sefer sinirlendirmedi Nathan." Onunla dalga geçercesine biraz daha yaklaştım ve başımı eğdim.

"Çünkü sen şuan da bu küçük kızdan daha küçük duruyorsun. Gözlerime  bile bakamıyorsun. Ne gördün de bu seni bu kadar korkuttu? Oysa ilk geldiğinde aptal rolü yapsan da gözlerime bakabiliyordun." Başını  kaldırmaya zorladı ve gözlerime baktı. Yorgun durmuyordu.

"Çünkü sen bile olacakların farkında değilsin Kaylan Düşes'i. Büyük güç her daim büyük yıkımlar getirmiştir. Ve bu düşünce korkmam için yeterli." Geleceği mi görüyordu?  Benim sahip olduğum hakkında yalan söylediğim yeteneğe mi sahipti? Ona bir adım daha attım ve artık zincir bile beni öldürmesini engelleyemezdi. Ancak o bana zarar vermeye cüret etmeyi geç, kaçacak gibi oldu.

"Ne gördün?  Söyle  bana Nathan?" Ona gözlerimi diktim. Bundan hoşlanmamıştı ve baskı kurduğumun farkında olmak güçlü hissettiriyordu. Burada şuan da güçsüz olanın ben olduğumu unutmuş gibiydi. Uzun tırnağımı yanağında gezdirdim. Gözlerini benden çekemiyordu. Sadece gözlerime takılmış kalmıştı. Yutkundu.

"Kötü şeylere sebep olacaksın. Çok kötü şeylere. Buna yanlışlıkla değil bile isteye sebep olacaksın. Çok can yakacak çok can alacaksın. Adını anmaya korkacaklar." Gözlerimin parladığını hissettim. Güçlü olma düşüncesi bir an beni cazibesine takıp  götürmüştü. O hayalde boğuluyordum ki kafam bir cümleyi hatırladı.

"Çok can yakacak ve çok can alacaksın? Bu ne demek? Katil mi olacağım?" Sırıttı. Boğazını temizlemek için bir kaç defa öksürdü, "Çoktan katil olmuşsun bile. Ancak haberin bile yok. Korktuğum kişinin  sen olduğunu düşünüyorsun değil mi? Hiç bu kadar yanılamazdın. Ben içinde ki karanlıktan korkuyorum. Ve bu öyle sıradan bir karanlık değil. Kaylan Dükalığı daha önce böyle bir şeye şahit olmamıştır." Ona tokat attım. Sabrımı sınıyordu.

"Açık konuş! Ne olacak?!" Gözlerim kararıyordu. Önümde sanki küçük ışıklar patlıyordu.

"Gücün cazibesine çoktan kapılmışsın bile küçük kız. Gerçek Kaylan kızı geldiğinde senin yükselttiğin tahta oturmak için can atıyor olacak." Ne?

Giselle Kaylan geri mi dönecek?

***

Kısa  bir bölüm oldu ama olsun. Yazım hataları varsa kusura bakmayın...

Düşesin Uyanışı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin