Adsız Bölüm 2

11 2 3
                                    

Tak! Tak! Tak!.. Ayağımla vurduğum bu biçimsiz taşın sürekli aynı sesi çıkarması takdir edilesiydi. Tabi bu sesin çıkmasında benim de payım vardı. Bu çıkan sesten dolayı kendimle gurur duydum. Bir kere daha vurdum lakin taş yola çıktı. Bu son vuruşum olmuştu. Homurdanmak istesem de bunun pek faydası olmayacaktı. Olumlu bakmam gerekirse sonunda varmam gereken yere varmıştım. Bu kısa (yaklaşık 15-20 dakika süren) sıkıcı yolculuğuma eşlik eden taşa içimden teşekkür ettim. O esnada bir at arabası taşın üzerinden geçti. Onunla bu son keyifli dakikaları geçirdiğim için mutluluk duydum. Aynı zamanda bu talihsiz veda nedeniyle hüzün duydum. Kafamı kaldırdım ve derin bir nefes aldım. Hava hala güzel. Karşımdaki binaya güneş ne kadar da güzel yansıyordu. Güneş ışınları bütün binayı sarmıştı. Küçük balkonlara kimse sığamayacağı için ev sahipleri veya kiracılar tarafından adeta çiçek bahçelerine dönüştürülmüş. Her balkonda renk renk çiçekler olsa da yeşil ağırlıklıydı. Bu eski bina yeşil elbise giymiş ve üzerine çiçekler serpiştirilmiş gibi duruyordu. Çatısında ise yer yer sarmaşıklar çıkmış adeta tacı olmuştu. Tek eksik yer kapının çıplak kalmasıydı. Bu biraz çirkin görünse de çok göze batmıyordu. Yani benim gibi incelemeyi ve seyretmeyi seven biri o çıplak kapıda renkli çiçekler yetiştirip bakımını yaparak onu giydirmiş ve süslemiş olurduk. Eminim ki kapı da bu durumdan hoşnut kalıp çiçekleri ve sarmaşığı sahiplenirdi. Bunları düşünürken ikinci katın penceresinin camında bir yansıma gördüm. Perdeyi aralamış bana bakıyordu. Camdaki yansımadan dolayı yüz ifadesi belli değildi. Yine de beni gördüğü için gülümsediğini varsayıyorum. Gözlerindeki kahverengi yansımalara rağmen belli oluyordu. Onun için biricik ve eşsiz olmayı dilerdim. Hatta o gözleriyle dilediği her şeyi  yaptırabilir. Ama o bunu ister miydi şüpheliyim. Çıkar niyetiyle yaklaşmak istese bile yine razıydım. Gözlerindeki derinliği uzun zamandır görmüyordum. Birazdan tanık olacaktım. Peki ne konuşacaktık? İlk cümleyi kim başlatacaktı? Zaman hala geçiyordu ve bir nevi boşa harcadığımı fark ettim. Etrafıma bakındım. Sanki herkes anlaşmış gibi sokakta kimse yoktu. Birden karşıya apartmanın önüne geçtim. Elimi kapıya götürdüm ve bir şey yapamadım. Sanki vücudum kaskatı kesilmişti. Tüm vücudum heyecanla kaplandı. Kafamı ilk önce aşağı eğdim sonra bunun mantıksız olduğunu düşünerek kaldırdım. Çünkü bugün en mutlu günlerimden biri. Her daim yukarıda kalmalı. Çiçeklerin kokusu yüzüme vurdu. Farklı bir enerji oluştu içimde. Bundan tatmin olup güç alarak içeri girdim. Apartmanın içinde hiçbir numara yoktu. Çok sadeydi. Dışı renk renk çiçeklerle süslüyken içeride bitkiye dair herhangi bir şey yoktu. Bu beni biraz şaşırtırken ikinci kata vardım. Kapıyı çok yavaş ve nazik şekilde iki kez tıklattım. O da o anı bekliyormuş gibi birden kapıyı açtı. Açıkçası beklemiyordum ve korkmuştum. Çünkü ayak sesi gelmemişti. Kapının arkasında benim kapıyı tıklatışımı beklediği kesindi. Korktuğumu anladığını belli edercesine gülümsedi. Ben de onu geri çevirmek istemediğimden karşılık verdim. Bundan memnun duyarak geriye bir adım attı. Dudaklarını aralayarak ''Buyur, lütfen'' dedi.

Gökyüzünden IşıklarWhere stories live. Discover now