Telefonuma gelen mesajla birlikte çantamı omzuma alarak gereksiz yere kocaman olan evimden çıktım.Motorun üstünde telefonuyla oynayan genci görünce kendi kendime gülümsedim. Tanışmamız 2 ayı biraz geçmişti, neredeyse her gün okuldan sonra beraberdik.
Garip bir şekilde evren yüzüme gülmüştü. Ailem bir süre önce şirket hisselerinin alt üst olmasıyla devamlı eve geç gelmeye başlamıştı. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama 2 aydır yakalanmamıştım. En son birinin bana el kaldırdığı zaman mor kutuma ilk eşyamı, mektubumu, bıraktığım zamandı.
Mor kutu demişken, Jay'le gittiğimiz filmin biletleri, Jay'in bana verdiği küçük çıkartmalar, Jay'in sabahları okul dolabıma bıraktığı notlar doldurmuştu bu kutuyu. Bir nevi onun kutusu olmuştu artık.
"Sana da günaydın."
Bir süredir onu izlediğimi yeni farkediyordum. O da bunu farketmiş olmalı ki yüzündeki sırıtış gittikçe artıyordu.
Ona cevap vermeden kaskımı takmış, arkasına binip ona sarılmıştım, kendimce günaydın diyordum sadece. Genelde düşmemek için her zaman yaptığım bir şey olsa da, o farkını anlıyordu işte.
Motoru sürmeye başlamadan önce kaskının küçük penceresini, ona pencere mi denir sence?, ne bileyim cam işte. Onu kaldırdı ve arkasını dönerek bana baktı.
"Kahvaltıcıya mı gidelim, kantinde mi yeriz?"
"Kantinde yesek? İlk dersim matematik, geç kalmayalım."
"Tamam kedi sen nasıl diyorsan."
Tekrar önüne dönerek motoru sürmeye başladığında her zamanki gibi kafamı sırtına yasladım. Gözlerim kapanıyor gibi hissettiğinde kendi kendime bir şeyler mırıldanarak ayık kalmaya çalışıyordum.
Bu sıralar uyumak iyi geliyordu. Çok iyi geliyordu. Bazen boş derslerde kafamı onun omzuna koyup kırk dakika boyunca uyuyordum. O da hiç şikayet etmiyordu. Bazen uyanıp onun da uyuduğunu görüyor, bazen de gözlerim kapalı olsa bile yüzümde gezdirdiği bakışlarını hissediyordum..
●●●
Öğle yemeği bitmiş, beşinci derse girmiştik. Öğle yemeği sırasında arka bahçe duvarından atlayarak dışarı çıkmış, okulun yakınlarındaki bir kafe de yemek yemiştik.
Gerçi duvardan atlamak için biraz fazla zaman ayırmıştık. Daha doğrusu ben daha fazla zaman ayırmıştım. En sonunda da atlayıp hiçbir şey olmadığını görmüştüm. Jay ise tüm yol bana gülüp durmuştu.
Şimdiyse fizik dersinin başlamasını bekliyorum. Hoca asla zamanında gelmiyor ama kimse pek şikayetçi değil zaten. Çoğu zaman dersinin olduğunu bile unutup hiç gelmiyordu. Bugün de gelmemesini umarak kafamı sırama yaslayıp biraz uyumaya çalıştım.
Etraftan gelen sesler pek yardımcı olmuyordu tabii ama yapacak bir şey yoktu. Şimdilik sadece yüzümü dirseğimin içine gömerek gelen ışık hüzmelerini engelliyordum.
Her zamanki gibi kulaklarım ağrıyordu, çoktan alışmıştım gerçi ama bugün daha bir çekilmez geliyordu.
Bu ağrı ve sınıfın gürültüsü ile uyuyamayacağımı anladığımda çantamı sıramın üstüne çıkarıp içinden kitabımı aldım. O sırada elime değen telefonumun ekranı ışıldadığında yeni gelen birkaç bildirim gördüm.
Telefonu da çıkarıp elime alarak ekranı açtım. Annem mesaj atmış. Annen mesaj atmaz ki. Biliyorum, benimle iletişime geçmez. Evde yüzümü gördüğü yarım saat bile ona fazla geliyordu zaten. Buna rağmen niye geçsin ki?