Yıllar geçse de üstünden, bu kalp seni unutur mu?
Geçen sene 6. bölümü paylaştığımda daha yakın bir zamanda görüşmek üzere demiştim, şimdi ise dönmüş olmama bile şaşırıyorum. Zira bir daha fanfic yazmayacağım dedikten sonra bu sene (yine) yeminimden dönerek 4 tane Yargı one-shot yazdım. Aklımın köşesinde tozlanan bu hikaye için geri dönmeye yüzüm yoktu ancak ufak tefek iteklemeler ile sonunu getirmeliyim dedim.
Yazmaya final bölümünden önce başlamıştım, şimdi ise 2 yıl geçmiş. Belki bir daha okuyan kalmayacak, belki de ilk okuduğunuzda duyduğunuz heyecanı karşılamayacak. Ama ben yola bir Atpek hikayesi yazmak için çıktım ve artık canon derdi olmayan bu hikayede sizlere hak edilen finali sunmak için döndüm. Umarım bir gün Hekimoğlu da döner.
Orada bir yerlerdeyseniz, döndüğünüz için teşekkür ederim. İyi okumalar.
-o-o-o-
Mehmet Ali Çağlar telefonu çalmaya başladığında umutsuz gözlerle kapağına kolunu dayadığı buzdolabının raflarını tarıyordu. İç çekip kapağı kapattı ve sesin geldiği taraf yöneldi. Arayan kişiyi görünce hızla cevapladı. Karşısındaki kişinin nezaket kurallarıyla ilgisi yoktu, ricacı olmak gibi bir tavır da göstermemişti. Konuşmanın sonunda iç çekip mutfağın ışığını söndürdü. Üzerine ceketini giyerken orada bir şeyler söylemeye karar verdi, ne de olsa onun için uzun bir gece olacaktı.
-o-o-
Tüm gün yağmaya devam eden yağmurun ufak ufak dövdüğü cama doğru çevirdi başını İpek. Gün giderek pazartesiye yaklaşıyordu ve uçuk mavi pencereli bu odada o hafta sonuna hapsolmak istiyordu. Ama zamana hükmetmesi mümkün değildi, aksine onun esiriydi. O nedenle akışa bıraktı kendini, elbette o pazar bitecekti ama önünde nice pazarlar vardı. Ve belki de... bu henüz ilk pazardı.
Gözlerini kapattı ve kendine kızdı o an. Fazlaca anlam yüklüyordu tüm bunlara. Cuma akşamı Ateş yanına geldiğinde içine çekildiği bataklıktan kurtulmak için gelmişti bu geziye. Şimdi ise boş umutlarla yeni bir bataklık yaratıyordu. Ateş Hekimoğlu; ukala, umursamaz, bencil-
Hemen yanı başında uyuyan ve farkında olmadan kendisine sarılan adam. Tuhaf bir histi bu, sanki bir şeyler yerine oturmuştu. Bir yandan da çok büyük bir hatanın köşesini dönmüşler gibi geliyordu. Eğer tüm bunlar bir yolculuğun ilk durağı ise nereye kadar gitmeyi planlıyorlardı ki? Uçsuz bucaksız bir ovanın ortasından geçemeyecekleri belliydi, virajlar ve kasisler ile dolu bir yolda nereye ulaşmayı hedefliyordu tam olarak?
"Yine çok düşünüyorsun, gürültüsü buraya kadar geliyor."
İpek Ateş'in sesini duyunca birden irkildi. Ateş gözlerini henüz açmamıştı ama az öncenin aksine, hiç kıpırdamamış olsa da uyumadığını anlayabiliyordu.
"Yolu düşünüyorum."
Yalan sayılmazdı bu. Ne de olsa az önce kafasının içindeki metafor buydu. Yine de cümlesine farklı anlamlar yüklenmesine fırsat vermedi, "Sabah otobüse yetişemezsek çok fena olur, zaten bizimkilere yalan söyledim."
Ateş o an gözlerini araladı ve kafasını kaldırdı, "Birincisi, geç kalmayacağız. İkincisi, altımızda araba var, Polatlı'dan bindiririm en kötü. Yani bunu yarın saat 6 gibi dert edinmeye başla, daha çok erken."
İpek cevap vermedi. Şimdi her ikisi de yağmurun tıkırtısını dinlerken tavanı izlemeye koyulmuştu. Heybeleri söylemedikleriyle doluydu, ikisi de durgun suya benzeyen bu sessizliğe taş atmaya çekiniyordu. Ateş aniden kalktı yataktan, üzerine bir şeyler geçirdi ve pencereye yaklaştı. Hafifçe araladı, bu hareketi odanın içine soğuk bir hava dalgası yayılmasına neden oldu. İpek ürperdi birden, battaniyeyi iyice çekti üzerine. Ateş ise gözlerini kapatmış, havayı ciğerlerine dolduruyordu. İpek genç adamın yüzüne yayılan huzuru izledi, buraya geldikleri andan beri kendisinde de böyle bir etki bırakıyordu hava. Her ne kadar şu an tüm öfkesini kusuyor gibi dursa da, yağmurun getirdiği tüm o dünya kokusu insana yaşadığını hissettiriyordu. Bu nedenle kendisi de yataktan çıkıp üzerine uzun hırkasını geçirdikten sonra pencerenin önüne gelmeden edemedi. Ufak yağmur taneleri yüzüne çarpıyordu ve içindeki endişe közlerini söndürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçuk Mavi Pencere [Hekimoğlu]
FanfictionBaşka bir şey ararken çekmecenin dibinde eline geçen eski bir defteri aralamaya benziyordu bu... Çok uzun zaman öncesinden ve artık orada olmadığına inanılan bir defterin sararmış yapraklarından kopmuş gibi gelen bir hafta sonu hikayesi Ateş Hekimoğ...