3: Güle güle Güney

9 1 0
                                    

Güneş, doğunun ufuklarında tüm medeniyeti selamlarken, buz sarkaçlarından küçük su damlacıkları usul usul kar zemine düşüyordu. Birkaç saat sonra damlayacak bir su damlası olmayacağının gerçeği Jeongguk'a ironik geliyordu.

Tam kıyıda yerde oturan Zyphir'e sırtını yaslamış, küçük tepecikteki buz sarkaçlarını izliyordu.

İkisi de tek bir kişiyi bekliyorlardı; Jimin.

Biraz daha süre geçtikten sonra, buz sarkaçları hafiften donmaya başlarken, minik tepenin başından küçük bir beden kendini ele vermişti.

"Beklettim mi çok ?" Büyük büyük gözlerle sordu.

Jeongguk hafif hafif ayağa kalkarken tam konuşmak için bir tepki veriyordu ki Jimin sözünü kesti.

"Beklediysen bekledin çok da önemli değil yani sonuçta benim gibi mükemmel bir savaşçıyı bekliyorsun. Haksız mıyım Zyphir ?" Diye mızıldandı Jimin.

Zyphir ise ona karşılık ön patilerini ileri uzatarak kendini gerdirip tatlı bir şekilde esnemiş, kafasını çevire çevire silkelemişti. Sonra ise miyavlamaya benzer bir ses çıkarıp arka patilerinin üstüne oturmuştu.

"Sana diyor ki evet haklısın." Aslında bu hareketleri yapmadan önce söylemişti bunu Zyphir. Fakat Jeongguk sinir olunası olmayı severdi, gıcık olmayı yani.

Jimin küçük bir çantayı Jeongguk'a verdiğinde, Jeongguk kendi çantasına yaptığını yaparak birkaç hareket yapmış ve çantayı yavaşça suya emanet etmişti.

Hiç ıslanmayacağını çok iyi biliyordu. Jimin ise yıllardır alıştığı bu şeyleri hiç sorgulamıyordu. Jeongguk bilirdi ne yapacağını.

"Bekleyin!" Bir ses duymuşlardı. Küçük tepeciğin yönünden geldiği belliydi.

Jimin bu bağırtıyı bu saatte beklemediği için biraz tırsmıştı ve bunu Jeongguk'a yansıtmamak için büyük bir uğraş vermişti.

Biraz önce Jimin'in küçük bedeninin göründüğü ufuktan, dört karaltı gözükmüştü. Kısa bir süre sonra yanlarına gelen dört karaltının en önünde Jeongguk'un annesi vardı.

Yan yana duran Jimin ve Jeongguk ikilisi bu dörtlüyü görmeyi beklemiyordu.

Jeongguk'un annesi ikisine birden sıkı sıkıya sarılıp hüzün dolu sesiyle konuştu.

"Oğullarım. Bana haber vermeden, bana sarılmadan gidebileceğinizi düşünmüş olamazsınız. Zyphir olmasa haberim olmayacaktı. Annenizi üzüyorsunuz." Sitemle söylendi anneleri.

Jimin on dört yıldır olduğu gibi yine içinde bir sıcaklık hissettmişti. Bu kabileye geldiğinden beri değişen tek şeyin önceden babaannesi olmamasıydı o kadar. Bu aileyi çoktan benimsemişti.

"Evlat, hadi bu küçük sen neden annene sarılmadan gitmeyi düşündün." Babaları bunu bilerek yapıyordu. Hazır uzun zaman sonra eşinin kırılma perileri ona yönelik değilken, tadını çıkartmalıydı değil mi ?

Jimin sezdiği bu durumla babasının yapılı dış görünüşüne nasıl tezat olduğunu bir kere daha kabul etmişti.

"Baba gerçekten ben Gguk'a söyledim. Ama o ben ve benim muhteşem ötesi isteklerimi reddetti. Nankörlük yaptı." Dedi Jimin babasına karşılık. Topu en küçüğe atmalıydı.

Anneleri kollarını oğullarından çekerken, Jeongguk aldatılmış gibi bakıyordu Jimin'e.

"Baba yemin ederim bu Jimin hyungun zırvası. İkimizin de aklına gelmediniz. Hem babam da bizi evden attı kimseden görmeden gidin diye." Jeongguk kendini savunarak, dürüstlükle ve azıcık beyaz yalanla annesini şoka sokmuştu.

Custodiae 🌊 🔥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin