soluk limon çiçekleri¹

90 6 41
                                    

she said we're never gonna die...

Rüzgarı elmacık kemiklerimde, çenemde ve boynumda hissediyordum derince. Önceden olduğu gibi hırçınca değil, sakince, okşarca yaklaşıyordu tenime, canımın yeterince yandığını bilir gibi. Dalgaların sesi gözlerimi her kapattığımda daha derinden, daha yüksek geliyordu kulaklarıma. Sağımdaki ormandan gelen, yalnızlık talep eden o baykuşun sesine karışıyordu kayalara çarpan suyun sesi.

Güneş ufuk çizgisini yarılamıştı. Batıyordu, bir daha hiç doğmayacakmış gibi. İçimdeki boşluk, o dibe battıkça daha da çoğalıyordu. Buraya geldiğimden beri izlediğim manzara hep gülümsemek istememe sebep olmuştu ama ağlamayı da çok özlemiştim.

Arkamda beni beklediğini biliyordum. Görmek istemediğim, görmekten köşe bucak kaçtığım o yüzlerden biri, son on beş dakikadır arkamda beni bekliyordu. Onu fark ettiğimi biliyordu, beni izlediğini biliyordum. Kaçmayı bırakmam gerektiğini, eninde sonunda kapana kısılacağımı da biliyordum.

Geriye doğru bir adım attım ve uçurumun kıyısından uzaklaştım. Arkamı döndüğümde o da bana doğru bir adım atmıştı. Saçları uzamıştı ve o, tepeden tırnağa darmadağındı. Üstüne özenmemişti ve soğuk havaya rağmen üstünde ceket yoktu. Sol elinin işaret parmağındaki yüzük ona o kadar yakışmıştı ki neredeyse ağlayacaktım. Gözleri kızarmıştı, elindeki defteri sımsıkı tutuyordu.

Birkaç adım daha attı ve biraz ötemde durdu. Defteri bana doğru uzattı.

"Odasındaki çekmecede buldum. Geri kalan her şeyi ayıkladılar. Senin için sadece bunu alabildim." Gözlerimi deftere indi ve dikkatim bir kere daha parmağındaki yüzüğe kaydığında gözlerimi gözlerine çıkardım. Kızarmış, güzel mavi gözlerine.

"Odasında bulduklarını Sage'e vermeni söylemiştim. Benim buna hakkım yok." Bana doğru bir adım daha attı ve gözlerinden akan yaşları koluyla temizledi. İnatçıydı. Defteri göğsüme bastırdı sertçe. Alec'i hiç böyle görmemiştim.

"Üzerinde senin adın yazıyor." Kollarım refleksle deftere sarılırken o ellerini defterin üzerinden çekti. Yanımdan geçerken elini omuzuma koydu ve hafifçe sıktı. Gözleri az önce manzarasını izlediğim uçurumdan ayrılmıyordu.

"Seni seviyordu. Gerçekten." Elini benden uzaklaştırdı ve yanımdan uzaklaştı. Uçuruma yaklaşırken duraksayıp ormana doğru yöneldiğini duyabilmiştim.

Gözlerimi kucağımdaki deftere çevirdim ve onu ellerimin arasına aldım. Bu siyah, deri kapaklı defteri onun elinde gördüğüm onca zaman bir anda aklıma doluştu. İçini sadece benim değil, kimsenin görmesine izin vermediği ve asla yanından ayırmadığı defterdi bu. Koleksiyonundaki en değerli parça olduğunu söylemişti evine gittiğim, odasına girmeyi başardığım bir gün, ben onun kitaplığındaki sadece defterleri için ayırdığı rafı incelerken.

Elimi deri kapakta gezdirdim sakince. Bunu hiç düşünmesem de bu deftere dokunmaktan korktuğumu fark ediyordum. Ama şimdi tamamen benimdi. Benim ellerimdeydi, açabilirdim.

Kapağı hafifçe açtığımda gelecek sayfaları arkasında saklayan, dümdüz bir sayfa çıktı karşıma. Sayfanın alt kısmındaysa onun hayran olunası el yazısıyla yazdığı birkaç kelime duruyordu.

"Irene'e.
Güzel limon çiçeğime. "

-E.
17.04.2022


death valleyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin