-1-

16 1 1
                                    

Beynimdeki uğultunun dinmesi için dikkatimi dağıtmaya çalışırken dersin bitmesine az kaldığını bildiğim halde sabredemiyordum, başım ağrıyordu. Sıraya gömülmüştüm. Gözlerimi kapadım, gürültülü sesi bekledim. Etrafımdakileri inceledim, bazıları benim gibiydi. Bıkmışlardı. Sanki zaman geçmiyordu.
Sonunda o an geldi ve özgür kaldığımı düşünerek eşyalarımı toplamaya başladım. Ayağa kalktım, sınıftan çıktım. Bugün yapılacak bir iş var mıydı diye anımsamaya çalışırken aklıma sınavlar geldi ve yüzümü buruşturdum. Planımı kaba taslak oluşturdum, birkaç araştırma yapmam gerektiğine karar verdim.
Adımlarımı kütüphaneden tarafa çevirdim, ritmik bir şekilde yürümeye başladım. Koridordaki insanlar hızlıca yanımdan geçerlerken onlara baktım. Hepsi ya kuru bir telaşla hareket ediyor, ya da dolaplarının önünde muhabbet ediyorlardı.
Bakışlarımı ileriye çevirip kütüphanenin geniş kapılarını görünce elimde olmadan gülümsedim. Burayı seviyordum ve zamanımın çoğunu burada geçiriyordum.
Kapıları ittirdim fakat açılmadılar. İçeride kimse var mı öğrenmek için gözlerimi kısıp baktım ama boştu. İçimi çekip geriledim. Hafta içi düzenleme olmadan kapanmazdı ki.
Görevliye sormak için koridora geri döndüğümde fısıldaşmalar işittim. Arkamdan geliyorlardı. Kulak kesilip sesi duymak istedim fakat hiçbir şey duyamadım. Ses gitmişti. Omzumu silkip görevlinin odasına gittim. Her zamanki yerindeydi; bilgisayarın başında, sandalyesinde oturuyordu.
Dikkatini çekmek için boğazımı temizledim. Kafasını bana doğru çevirmeyince konuşmaya başladım.
"Kütüphanenin açık olması
gerekiyordu..."
"Evet evet, program değişikliği oldu. Neden duyurmazlar anlamıyorum..." diye bana bakmadan açıklama yaptı. Sessiz kaldığımda bana baktı. Kaşları çatılmıştı.
"Pekala, bugün üst sınıflardan birisinin görevli olduğunu duydum. O ilgileniyordur herhalde. Arayıp kapıyı açmasını söylerim."
Teşekkür edip bekledim. Telefonu yerinden kaldırıp numarayı tuşlarken onu izledim. Bir süre durumu anlattı, sonra konuşmasını sonlandırıp izin verircesine bir bakış attığında odadan çıkıp kütüphaneye geri döndüm. Kapılar aralanmıştı ama süperstarımız ortalıklarda yoktu. Görünen o ki, sinir bozucu biriydi.
İçeri girdim ve sıcak hava yüzümü okşadı. Ortamdaki hoş atmosfer, uzun bir ayrılıktan sonra beni kucaklıyor gibiydi.
Sıra sıra dizilmiş kitaplıklara, raflara göz gezdirdim. Tozluydular. Eh, görevlimiz çok duyarlı olmalıydı.
Koyu zeminde ilerleyip aradığım bölüme gidince karşıma çıkan ilk masanın sandalyesini çekip oturdum. Çantamdan kalem kutumu, defterlerimi ve kitaplarımı çıkarıp önüme yığdım. Artık eskimiş, iç kısımları soyulup dökülmeye başlamış çantamı da ayağımın dibine koydum.
Oturuşumu dikleştirdim ve bilgisayarı çalıştırdım. Açılınca internete girdim, arama butonuna araştırdığım konunun sözcüklerini yazarken çıkan mekanik tıkırtılar sessiz kütüphaneyi bölüyordu. Sadece karşımdaki ekrana dikkatimi yönelttim.
Bir süre geçtikten sonra kaslarım ağrımaya başladı. Yerimden kalkıp devam etmek şartıyla biraz gezinmek istedim. Tek tek en sevdiğim kitapları inceledim ama bir telefon konuşmasıyla rahatım bozuldu. Yine de merak etmiştim.
"Hayır baba... İyiyim. Boşversene..."
Duraksama olduğunda görüşmenin bitmiş olabileceğini düşünüp bulunduğum köşeden çıkacaktım ki sabırsız bir ses tekrar kulaklarımdaydı.
"Bunu konuşmak zorunda değilim. Görüşürüz."
Telefonun kapanıp, sert bir şekilde yerine konduğunu anladım. Masama ve çalışmalarıma geri dönmek için davrandığımda fark etmediğim, yanımdaki çiçeğe çarptım. Saksı gürültüyle yere devrilip parçalara ayrıldığında toprak, zemini örtmüştü.
Alaycı ses tonu ve kelimeleri duyduğum an sinirlendiğimi hissetmiştim.
"Hem beceriksiz bir dinleyici, hem de sakar..."

-

Sesin kime ait olduğunu biliyordum. Babasıyla az önce konuşma yapmıştı. Sanırım masamın başından kalktığımdan beri farkımdaydı. Neden bu kadar dikkatsizdim?
Sesin geldiği tarafa vücudumu çevirip teslim olurmuşçasına ellerimi başımın hizasında kaldırdım. Gözlerim ilk olarak suratını yakalamıştı. Yüzünde eğleniyor gibi bir ifade vardı çünkü. Dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı, gözleri parlıyordu. Karışık saçları alnına tutam tutam dökülmüştü ve kollarını göğsünde kavuşturmuş, oturduğu sandalyesinde yayılmıştı. Ayaklarını masaya uzatmış, bana bakıyordu. Hayır, o da benim onu incelediğim gibi beni inceliyordu.
Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken kollarımın hâlâ havada olduğunu fark edip onları indirdim. Yüzündeki ukalaca gülümseme silinmeyince kendimi tutamayıp sordum.
"Ne var?"
Sorum üzerine omzunu silkip cevapladı.
"Hiç."
Beni süzmeye devam etti. Gözlerimi üzerinden çekip kullandığı alana bakmaya zorladım. Pek dağınık sayılmazdı, masanın üzerinde üst üste duran dosyaları ve kağıtları saymazsak. Kucağında da bir kitap vardı ve özensizce kullanıyor gibiydi, yüzümü buruşturdum.
İç çekti ve kaşlarını kaldırdı. Doğrudan gözlerime sabitlenen gözleri, birazdan soracağı sorudaki ses tonu gibi keyifli ama dikkatliydi.
"İnsanları genellikle dinler misin? Umarım bunun cevabı hayır olur çünkü emin ol pek başarılı sayılmazsın."
Sözleri ve aşağılaması karşısında biraz afallamıştım ama bunu belli etmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kelimeleri aklımda toparladıktan sonra ona karşılık verdim.
"Çok özel bir konuşma olsaydı bunu kütüphanede yapmazdın. Haksız mıyım?"
Cümlem sorudan çok, iğneleyici bir tavır niteliği barındırıyordu. Ama beklediğimin aksine sırıtmasının daha da yayıldığını gördüm. Bu çocuk benimle dalga mı geçiyordu?
Gözlerimi devirmekle yetinip kütüphanenin arka tarafında olan eşyalarımın yanına gitmek üzere ondan uzaklaştım. Zaten yeterince oyalanmıştım.

Okul, Kütüphane ve Diğer ŞeylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin