Minho ile yaşadığımız hasbihalden sonra merdivenlerden inerken Changbin ile karşılaştım, koşarak yanıma geldi sarıldı hemen.
"Kardeşim nerelerdesin ya sen?"dedi.
"Ulan sen de köstebekliği kabul ettin değil mi?"
"O nereden çıktı ya, sen beni ne ile itham ettiğinin farkında mısın?"
"İtham ne lan küfür gibi, doğru konuş.Jisung kendi anlattı dövmüşler çocuğu,kabul etmiş.İyi davrandığına göre sen de kabul etmişsin."
"Hyun biz bu Jisung ile ne yapacağız?"
Biz mi dedi o?? ulan evladı güzel karne getirince benim oğlum deyip,ilk hatasında karısına al işte senin oğlun diyen babalara döndüler iyice. Baktınız adam külli zarar, hemen koşun yanıma. Yok ya!cevap bile vermedim.
"Oğlum bir insan köstebek olarak yanına sızacağı adama köstebek olduğunu söyler mi?"
"Jisung senin düşündüğün gibi biri değil changbin, özü sözü bir adamın.İçten pazarlık yakışmaz ona! Seni dövmemişler hayırdır?"
"İlk önce Jisung'u dövdüler,baktım Jisung soyunuyor dedim bu iyi değil koştum yanlarına köstebeklik yapmayı ben teklif ettim de kurtardım ikimizi."
"Beni satarak?"
"He vallahi ederin varmış kanka seni sattık karşılığında iki can aldık,sevinmen lazım olum."
"Benimki gereksiz bir alınganlık boşver takılma. neyi öğrenmek istiyorlarmış peki?"
"öncelikle senin yanında o gün kimler yer alacak?"
"Bu gidişle kimse."
"Ben de öyle dedim.Kim, niye Hyun'un yanında olsun dedim."
"iyi demişsin aferin,sonra?"
"Sonrası karışık...bu adamın kafasında bir şey olması lazım yoksa bu kadar salak olamaz dediler.Ne düşünüyorsun, planın ne?"
"Günü gelince öğreneceksin Changbin ama emin ol herkes çok şaşıracak,muhtemelen ben bile çok şaşıracağım bu kadarını bil.Senin için daha fazlası zarar."
Aslında bakarsanız tamamen sıkıyordum.Hiçbir planım,programım yoktu Allah ne verdiyse yardıracaktım.Yani düşündükleri kadar salaktım.Son dakika sürprizlerini sever hayat, bulurdum bi yolunu.
***
Ertesi gün sanki hiçbir sorun yokmuşcasına neşeyle okula geldim. Mutlu olduğum her anda yaptığım şey gibi abur cubur yemek için kantine koşturmaya başladım. Kantine giderken merdivenleri inmeye başladığımda fark ettim ki biri solumda biri sağımda iyilikle kötülüklerimi yazan melekler gibi Jisung ve Changbin peşimden geliyorlardı. Hızımı arttırdım arkamdan koşmaya başladılar, aniden hız kestim durdum etrafa bakınmaya başladılar. Döndüm arkama;
"Arkadaşlar siz bu köstebeklik mevzusunu biraz yanlış anladınız.Bu konuyla ilgili aklı benden alıyor olmanız üçümüzün de acınacak durumda olduğunun ispatıdır.Yahu tek başıma kantine giderken kendi kendine mi konuşacağım da bunu duyup yetiştireceksiniz minho'ya?"
"Aaa Hyun sen de mi buradaydın?"
"Ya bırak jisung gözünü seveyim kantine gidiyorum lan abur cubur alcam."
"Ne alacaksın?"
"Sizene oğlum, yediğimi içtiğimi de mi bilmek istiyor Minho ?"
"Evet, çok abur cubur yemesin zararlı dedi günde bir taneymiş." dedi Jisung,ufak bir not defteri ve kalem çıkarıp gözüme dikti gözünü.
"Ne alcan?"
Göz devirip kantin kuyruğuna doğru yöneldim, arkamdan kendi aralarında konuşarak gelmeye başladılar."Abur cubur alıyor,bunun keyfi neden yerinde? bunu da yazayım." fısıltılarını bile duyuyordum.
Dostluğundan gördüğünüz faydayı bir türlü anlayamadığımız arkadaşlarınızı bir de düşmanınız olduğunda görün,kendinizi haksızlık ettiğinizi göreceksiniz.Onlardan düşman bile olmuyordu ki! misyonları dostluk ya da düşmanlık değil de, günü kurtarmanın peşindeydiler.Kendilerinden en muhtarip olanlar yine kendileriydi,galiba bu yüzden kızamıyordum ben bu adamlara.
Kantin kuyruğuna girdik, kuyrukta arkamda durmak yerine yanımdaki kuyrukta sıraya girdiler.Dikkat kesilince önlerinde Felix ve Chan'i gördüm.Her ne kadar korkmuş veya göreve kilitlenmiş olsalardı kalp taşıyordu adiler, Minho'nun salak arkadaşlarını kıskanacağım aklıma gelmezdi ama insan ikinci plana atılınca biraz ar yapıyormuş.
"Felix kız napıyon?"
Elindeki paraları ses çıkartarak parmaklarında döndüren Felix, yapmacık olduğunu gayet net anladığım gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.Benim gibi fısıldadı,niye fısıldadığımı anlamadı ama ayak uydurdu.
"Ne olsun be Hyun,plan yapıyoruz falan."
Jisung'a göz ucuyla baktığımda kıskanç kıskanç bizi süzdüğünü gördüm.Ne konuştuğumuzu bilmiyor,duymak için parmaklarının ucuna yükselip kafasını bize doğru eğiyordu salak.Sıra changbin'deydi.
"Sen nasılsın Chan, maşallah iki günde basmışsın protein tozunu kasların çoğalmış."
Elimi koluna atıp sıktım,harbi kafamı ezerdi kasları.Chan önündeki uzun sıraya gıcık olmuş ifadesi ile bana döndü,gözleri önce bana sonra da kolundaki elime gitti.O fısıldamadı ama fısıldamaması daha çok işime geldi."Tabii canım,karne gününü iple çekiyorum bebeğim."
Bana karşı kullandığı hitap şekilleri beni bile şaşırttı, Changbin'in gözleri kocaman olmuş sinirle soluyordu.Var ya bir işinde cılkını çıkarmıyım ya, işlerin garip bir hal aldığının farkında olduğum için sıradan çıktım ve beden dersine doğru ilerlemeye başladım. En sonki beden dersinde olanlar aklıma doluştuğunda kafamı hemen iki yana salladım. Dudaklarını tenimde hala hissedebilmeme rağmen,o hissin artık bana çok uzak olması gerektiğinin farkındaydım.
Hemen sıraya girdim, zaten geç kaldığım için arkalara mevzilendim.Bir kol mesafesi sağa bir kol mesafesi öne bırakıp koşturdu bizi bedenci. Hayır yarım saat top oynatacaksın,bir kere de eziyet etmeden yapsana şunu.Bu ders mutlu sonla bitiyor hocam hepimiz biliyoruz,şu ön sevişme falsını atlasak da kızlar voleybola erkekler futbola vursa kendini...
Okulun etrafını turlayıp arka bahçeye yığılan kömürlerde kaymadan Jisung'u bulmaya çalışırken Jisung yanı başında bitiriverdi.Adam benden 50 metre ilerideydi,nasıl yapmıştı bunu?
"Jisung sen geri geri mi koştun, kaç metre vardı oğlum aramızda!?""Yok kanka depara kalktım tur bindirdim, bu benim ikinci turum."
"Köstebeklik de zor zanaat be Jisung."
"Sorma kanka ya,ne konuştunuz Felix'le öyle? gülücükler falan??"
"Geyik yaptık lan kıskanma hemen."
Ensesine vurup koşmaya devam ettim.Bu sırada bahçe kapısından Minho tüm haşmetiyle girdi.
Elini yumuşacık olduğunu kucağında öpüşürken fark ettiğim saçlarında gezdirip siyah şapkasını taktı.Alnındaki kızarıklık geçmemiş olduğundan taktığını düşündüm ve başını vururken çıkan sesi hatırladım.Canım yandı nedensizce.
Ellerini gri eşofmanının cebine yerleştirip mavi güvenlik kulübesindeki yarı sarhoş görevliye baş selamı verdi ve banklarda onu bekleyen arkadaşlarına ilerledi.Yanlarına geldiğinde yumruk tokuşturarak selamlaştılar, bacaklarını genişçe açıp banka oturduğunda yutkundum.Göz göze geldik, yüzünde her zaman kendinden emin sırıtışı olurdu...yine vardı ve bu benim içimi garip hissettirmeye başlamıştı.
Önceden sinirime dokunan halleri şimdi kalbimi hızlandırıp sertçe yutkunmamı sağlıyordu,neler oluyordu bilmiyorum fakat onda veya hareketlerinde bir değişiklik yokken bana hissettirdiklerindeki farklılık huzursuzluk vericiydi.
Her şeyin onunla öpüştükten sonra başlamış olması,ondan hoşlandığımı hatta belkide aşık olduğumu düşündürüyordu.Gerçekten aşık olduğum kimse olmamıştı hayatımda; Changbin'in ablasından ve Seungmin'in yakın bir erkek arkadaşından hoşlanmıştım bir aralar o kadar.
Aşk eğer şuan Minho ile bakışırken hissettiklerimse... ben boku yemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seul ticaret borsası lisesi
Fanfiction[darkb.] hyunho iki salak çete lideri,boktan bir lise ve hyunjin'i korkudan titreten sömestr meselesi. düşük bütçeli kavgalar ve ani gelişen aşklar💥 (yari uyarlama yari gotten sallama)