4

114 16 19
                                    

Bölüm Şarkısı: Maroon 5 - Lost

Ne bir bağlantı vardı, ne bir inanç, ne bir yön.  Hiçbir şey yoktu. Kayıp bir ruh. Bir toz bulutu dalgasına kapılmış. Kimse seslenmiyor. Kaybolmuş ve kırılmış. Kalbinin ortasında kocaman bir boşluk... Yaşadıkları ona şaka gibi geliyordu. O, artık bir kayıptı. Peki, bulunacak mıydı?

~

Tozla kaplanmış göz kapaklarını zorlukla açtı Baekhyun. Gördüğü ilk şey gri bulutlarla kaplı bir gökyüzüydü. Hissettiği ilk şey soğuktu. Son hatırladığı şey sevdiği adamın yüzü ve havada çaresiz bir şekilde süzülüşüydü. Ne olmuştu? Tüm bu yaşadıkları gerçek değil gibiydi. Daha bu sabah güzel bir güne uyanmamış mıydı? Sıcacık evinde, eşi ve çocuklarıyla güzel bir kahvaltı yapmıştı. Dostlarıyla okula gitmiş, onlarla eğlenceli vakitler geçirmişti. Neden her şey bir anda kabusa dönmüştü? Ama hepsinden önce, ölmüş müydü? Uyandığı yer cennet miydi? Hareket edecek gücü kendisinde bulduğunda acıyla inleyerek yattığı yerden doğruldu ve ellerine ve üstüne başına bakma gereği hissetti. Her yeri toz içindeydi. Burada kaç saattir bu şekilde yatıyordu? Üstünde sabah giydiği kıyafetleri bulunuyordu. Birkaç yeri yırtılmış haldeydi. Ellerinde ise çizikler halinde yaralar vardı.

Birkaç kez öksürdükten sonra ayağa kalkacak gücü kendisinde bulmuş ve yavaşça ayaklanmıştı. Etrafına kısık gözlerle bakıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Neresiydi burası? Daha önce hiç görmediği bir yere benziyordu. Hiçlikle doluydu adeta. Ayaklarının altında sadece toprakla karışık kum ve kısa boylu otlar vardı. Hava kasvetli ve rüzgârlıydı. Olduğu yerin biraz ilersinde rüzgârdan aşınmış kayalar görünüyordu. Nereye düşmüştü hiç emin değildi. Boğazına kadar gelmiş hıçkırığı bastırmaya çalışsa da başarılı olamayıp ağzından kaçırdı Baekhyun. Başına gelenlerin hiçbirini hak etmemişti. Şu anda yapayalnızdı ve nereye gideceğini bilmiyordu. Burası neresi bilmiyordu. Burada su olmadığına bile yemin edebilirdi. Bir kez daha hıçkırdı. Bir süre sonra hıçkırıklarının ardı arkası kesilmemeye başlamıştı. Gözyaşları birbirine takip ederken, Baekhyun çaresizce dünyaya haykırırcasına ağlıyordu. Sadece evinde olmak istiyordu. Evinde çocuklarıyla ve eşiyle olmak istiyordu. Chanyeol'ü neden onu dinlememişti? Neden ona bir canavar gibi bakmıştı? Neden onu kurtarmaya kimse gelmiyordu? Artık kimse onu sevmiyor muydu?

Burnunu çekip ağlayarak ayaklarını sürte sürte yürümeye başladı. Şu anda bunu yapmaktan başka çaresi yoktu. Belki biraz yürürse ileride bir şehir ya da kasaba bulabilirdi. Mutlaka bir yerlerde bir şey olmalıydı. Rüzgârdan ötürü uçuşan kum tanelerine karşı koluyla yüzünü siper edip yürüdüğü yerin ilerisini görmeye çalıştı. Şu anlık kayalardan başka bir şey görmüyordu. Nerede olduğunu bulabilirse emindi ki kendi evinin yolunu da bulabilirdi. Sadece yürümeye devam etmesi gerekiyordu. Düştüğünde dizleri de parçalanmış olduğudan yürürken biraz aksıyordu ama şu an kalbinin acısından vücudunun acısını hissetmiyordu bile. Gözleri ağlamaktan yanmış ve aynı zamanda kızarmıştı da. Susamıştı, enerjisi yoktu. Bitkindi. En son hatırladığı şey bir portaldan itildiğiydi. Ve bir de kraliyet büyücüsünün üzerinde lanet bir büyü kullandığıydı. Bir dakika. Kraliyet büyücüsü kendisine ölümcül bir büyü yapmıştı ve metrelerce aşağıya düştükten sonra hâlâ yaşıyor muydu? Bu nasıl olurdu? Ölmediğine emin miydi? 'Ölseydim bu kadar acı hissetmezdim.' diye düşündü Baekhyun. Öyleyse nasıl hayatta kalmıştı? Aklına kolyesi geldiğinde hemen duraksayıp eli boynunu buldu ve kolyesini yokladı. Kolyesi neyseki boynundaydı. Buna şükredip derin bir oh çekerek yürümeye devam etti. Şu an tek sahip olduğu şey boynundaki kolye ve içindeki kara kitaptı.

Ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu Baekhyun. Kayaları arkasında bırakalı çok olmuştu ve muhtemelen saatlerce yürümüştü. Bir hiçlikte yürüyor gibiydi. Vücudu iyice tükenmişti. Susuzluktan ölmek üzereydi. Güneş batıyor ve gökyüzü maviliğini yitiriyordu yavaşça. Hava karardığında burasının tehlikeli olabileceğini düşündü. Ama o bir büyücüydü, kendisini koruyabilirdi öyle değil mi? 'Bu halde nasıl koruyacaksam kendimi?' diye düşünmeden edemese de yürümeye devam etti. Hava iyice kararıp ay göğe yükseldiğinde bacakları daha fazla kendisini taşıyamamış ve dizlerinin üstüne düşmüştü. Zorlukla nefes alıp veriyordu. Yorgun olmasının yanı sıra çok susamıştı. Bu onun gücünü daha da tüketiyordu. Başını kaldırıp etrafa bir kez daha bakındığında ileride bir ışık görmüştü. Bir ışık mı görmüştü? Doğru görüp görmediğini anlamak için gözlerini ovuşturarak bir kez daha baktığında gerçekten bir ışık gördüğünü fark etti. Büyük bir umutla olduğu yerden kalkıp hızla gördüğü ışığa doğru ilerlemeye başladı. Bu umut ona enerji vermişti. Bir şeyler bulabileceğini biliyordu. Işığa ilerledikçe o ışığın ahşaptan yapılma bir kulübeden geldiğini anlamıştı.

Scarlet Witch//Chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin