Market

348 27 49
                                    


Ailemin küçük marketinde çalışmak zorunda olmak çok zor. Gün içerisinde çok fazla müşteri gelmese de hiç benlik bir iş değil. Ve ayrıca buranın insanları çok salak.

...

"HEY, orası tuvalet degil! Oraya öyle giremezsiniz!" arkasından bağırdığım dede, buraya gün içerisinde en az on kere gelirdi. Her seferinde de işemesi gerektiğini söyler, ama personel odasına girmeye çalışırdı.

"Nerede bu tuvalet oğlum gel göster bana,  benim gözler görmüyor." aldık şimdi başa belayı. BEN NEDEN BURADA ÇALIŞIYORUM YAA?

"Geldim dede, geldim." offf ama ya nelerle uğraşıyoruz.

Dedenin yanına gidip, koluna girdim.
"Gel bak buradan gideceksin."

"Tamamdır, sağol evladım."

"Ne demek dede."

Dedenin yanından ayrılırken yeni müşteri geliyordu. Umarım dedeye attığım bakışı görmemiştir.

"Hoş geldiniz." bunu söylemekten nefret etmeye başladım.
Müşteri kafa selamı verip içeri ilerledi. İNSAN BİR HOŞ BULDUK DER DİMİ! İNSANLARDA SAYGIDA YOK AAA!

Neyse bende kasadaki yerimi aldım.

Burası küçük bir kasabaydı, bu yüzden de herkes birbirini tanırdı.

Mesela bu yeni gelen müşteri, bizim yan komşumuz. Kendisini de hiç sevmem.
Aslında ben buradaki kimseyi sevmiyorum, o kadar sıkıldım ki bu kasabadan.

Yaklaşık yirmi dört yıldır burada yaşıyorum, bir çok kez ayrılmayı denedim ama inatla geri dönüyorum bu lanetli yere.
Annem çok düşkündür bana, kesin onun ettiği dualar yüzünden bunlar.

"Bunları alıyorum." bizim komşu kasaya gelince yerimde zıpladım. Dalmışım.

"Poşet ister misin? "

"Yok sağol." hah iyi uğraştırma beni. Çünkü posetler personel odasinda ve oraya gitmek çok üşendirici.
Aldığı şeyleri kasadan geçirirken, yine ne kadar zevksiz bir insan olduğunu anladım.
Kim hazır dönerle süt alırdı ki. Eww.

Bana uzattığı kartı alıp pos makinesine taktım. Keske bu kartı alıp kıçına sokabilseydim. O şifresini girerken bakmamak için cok büyük bir savaş verdim kendimce.
Ödeme alınınca kartı ve fişini uzattım. Elimdekileri alır almaz arkasını dönüp gitti.

"İyi günler."

"Kolay gelsin." ağzının içinden söylediği kelimeyi duymuştum.

Bu çocuk cidden çok tuhaf.

Sonunda saat yediye gelirken, markete bir kısa diğeri ondan biraz uzun iki kaslı adam girdi. Ya siz neden şimdi geldiniz ya. Ne güzel kapatacaktım dükkanı.

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk." bunu kısa boylu ama aşırı derece kaslı olan adam söyledi.

BAK İNSANLIK ÖLMEMİŞ!

Marketi kapatmaya on beş dakika kala, yarısı dolmuş market arabasıyla geldi. Bune lan ben bunları kasadan geçiresiye ölürüm. Neyse hiç bozuntuya vermeden kasadan geçirmeye başladım aldıklarını.

Artık sonlara geldiğimden "poşet ister misiniz" diye soracaktım ki kısa olan adam birden "Hyung onu da getir." dedi. Diğer adamın getirdiği arabayı görünce bayıldım sandım.
KOSKOCA BİR ARABAYI AĞZINA KADAR DOLDURMUŞLAR!
Ağzım açık adamları izliyordum. Yapmak istemediğim ama yapmam gereken şeyi yapmak için ağzımı açtım.

"Poşet ister misiniz?" lütfen isteme, lütfen isteme.

"Evet lütfen." adama öyle bir bakmışım ki adam açıklama yapmak zorunda kaldı.

"Biz buraya yeni taşındık ve evde hiçbir şey yok. Sizi de yorduk, kusura bakmayın." ay bu çok kibar oldu, hiç böyle bişi beklemiştim.

"Yok canım ne kusuru, işimiz." kusur valla başka market mi yok kardeşim, geldiniz buraya.

"Ben poşet alıp geliyorum, gelince de şunları geçerim kasadan." adam başını salladı.

Oturduğum sandalyeden kalkarden masadan destek alarak kalktım, yoksa cidden düşüp bayılacaktım.

Personel odasına vardığımda mutluluktan dans edecektim. Şimdi nerede acaba bu lanet poşetler. Çöp poşeti versem ne olur? Hem onları fazla poşet taşıma derdinden kurtarırım. Ne kadar iyi bir insanım ya.

Yerde duran çöp poşetlerini alıp, kasaya döndüm.
Ben poşet almaya gittiğim zaman onlarda ikinci arabayı boşaltmışlar.

"Çok bekletmedim umarım." onlara olabildiğince güler yüzle yaklaşıyordum. Çünkü aldıkları şeyler çok pahalı tutacak ve onları kaçırmak istemiyorum.

"Yok, asıl biz size rahatsızlık verdik gece gece." bu sefer sesini ilk defa duyduğum uzun boylu adam konuşmuştu.

"Ne rahatsızlığı canım işimiz." aldıkları gözümde bir dağdan farksız olduğundan hiçte uğraşmak istemiyordum.

Kendi içimden mızlana mızlana ürünleri kasadan geçirdim. Diğer yandan kısa boylu olan adam aldıklarını tekrardan market arabasına koyuyordu. Tüm ürünler bittiğinde fark ettim poşet vermediğimi. O da ne diye istemesiyle.

"Ay ben unutmuşum size poşet vermeyi." diyip çöp poşetini adamın kafasına fırlamış bulundum.
Tamamen yanlışlıkla oldu. Adam o kadar kısa ki attığım poşet direkt suratına çarptı, oradanda yere.

"Özür dilerim ya." diyip hafifçe başımı eğdim. Birde yere kapaklanayım istersen aaaa.

"Sorun değil, merak etmeyin." merak eden yok zaten.

Adam yerdeki poşeti alınca anladı çöp poşeti olduğunu. Suratıma bir bakışı var çok komikti. Ayıp olmasın diye gülmedim ama o kadar komikti ki anlatamam.

"Şey normal poşet bitmiş de, çöp poşeti kalmış sadece." aslında vardı ama orası daha da uzaktaydı ve onlara çok fazla poşet vermek istemiyorum.

Bu sefer adam hiçbir şey demeden poşeti açıp aldıklarını içine yerleştirdi.
Ondan daha uzun olan adamda bana kartı uzattı. Kartı alıp pos makinesine sokup bekledim. Bizim pos makinesi biraz yıllanmış olduğundan takılıp duruyordu.

Makinenin üst kısmına vurup AÇILANA!  diye bağırınca çalışıyor sadece.
Ben bağırınca bana yandan bir bakış attılar ama çok takmadım açıkçası.

Pos makinesini adama çevirip şifre girmesini bekledim.

"Changbin şifre neydi lan." lan oğlum cidden şifreyi unutmuş olamazsın değil mi?

"Ben nereden bileyim hyung ya. Han'nın kartı bu." aaa birde çalıntı kart. Umarım hapse atmazlar beni, ben daha gencim yapamam oralarda.

"Git çağır o zaman. Hem ben sana şifreyi öğren gel demedim mi? Uğraştırıyorsun insanı." kısa boylu adam oflaya oflaya dışarı çıktı.

"Kusura bakmayın sizi de beklettik." valla hapse girmeyelim de ne oluyorsa olsun.

"Yok canım,olur öyle şeyler."

Adının Changbin olduğunu öğrendiğim adam geri geldi. Yanındaki de Han sanırım. Han diğer ikiliye göre çok zayıftı.

"Bir işi de bensiz becerebilin be." Han gelip şifreyi girdi.
Kartın çalıntı olmadığını anlayınca bir rahatlamadım değil şimdi.
Kartı çıkarıp, fişle beraber uzattım adamlara.

Changbin, çöp poşetine koyduğu yemekleri sıralayıp marketten dışarı çıktı.

"İyi akşamlar." adını bilmediğim ama mavi saçları olan adam söyledi bunu. Bu lafı duyunca nedense şaşırdım çünkü buralarda bana kimse iyi akşamlar demezdi.

"İyi akşamlar." gereksiz mutlu olmuştum.

Adamlar marketten çıktıklarında kendimi sandalyeme attım. Yaklaşık bir saattir onları bekliyordum ve artık eve gidebilecektim.

Marketi az bir şey toplayıp kapadım. Bugün çok yorucuydu o yüzden eve giderken Felix'i arayıp ona tüm olayları anlatmam gerekiyordu.
O bu yüzden en iyi arkadaşım ya.

Eww   -hyunbin-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin