Barış'a gıcıklığına on dakika daha oyalandım. Cama hayvan gibi taş atmasıyla evden çıktım.
"Ne yapıyorsun gerizekalı odamın camı yere iniyordu!"
"Çıksaydın sende çabuk. Kime güzel olacaksa..."
"Ay, haspam... ben her zaman güzelim."
"Zeynep itiraf etmem gereken bir şey var..."
"Et..." birkaç saniye durdu. "...hadi oğlum merak ettim."
"Ben senden daha güzelim ulan."
"Hii adi puşt seniiii..." dedim. Onu gıdıklamak suretiyle yere çöktürüp sırtına çıktım.
"Ceza olarak beni okula kadar sırtında taşıyacaksın."
Daha okul yolunu yarılamamıştık ki bize sırıtarak bakan insanların sayısı yüzü aşmıştı. Barış'ın sırtında çanta, çantanın üzerinde ben vardım. Bacaklarımla belini kavramış, elimle sigara yakmaya çalışıyordum.
"Kafan yanarsa benden değil."
"Gayette senden..." ağzımı sırtına dayayıp 'hoh'ladım. "...yandım ulan pizimink."
"Yakarım Romayı da yakarım..." şarkının devamını getirdi ve en alık halimizle okula kadar gittik.
Okulun önüne geldiğimizde Barış duraksadı.
"Ne oldu neden durdun?"
"Yukarıya da mı ben çıkarayım?"
"Ne yapayım, çirkinim. Tek başıma çıkamıyorum."
"Tamam özür dilerim. Ama kabul et ben senden daha kız gibiyim."
"Olabilir, Yumuşuk Barış..."
Kötü bir dizi karakteri gibi kahkaha attım.
"Zeynep Anderson Upton..."
Bu soyadların kimlere ait olduğunu anladığımda omzuna yumruk attım.
"Barış Presley..."
"Çok ayıp Zeynepkuş. Hiç yakıştırmıyorum sana."
"Bugün ben Barış olsam, sen Zeynep olsan ya?"
"Hıı orospu olayım sonra..." dedi fısıltıyla.
"Ne dedin sen?"
"Saklamayacağım, kız olsam orospu olurdum."
"Erkek halin de pek geri kalmıyor böyle şeylerden..."
Barış eskiden don değiştirir gibi sevgili değiştirirdi. Ama şu 3 senedir epeyce yakındık ve hayatına başka biri girmemişti.
"Çıktığın kızlardan ordu kurar İstanbul'u yeniden fethedersin be..."
"Otuz sekiz tane taş gibi hatun, hepsinden üç çocuk yapsam etti yüz on dört çocuk, ben torun da isterim çarpı ikiii, iki yüz yirmi sekiz, topladığımızdaaa..."
Otuz sekiz kızı aynı anda idare et ben de götümü veririm. Enayi, sen daha beni idare edemiyorsun...
"Iki yüz altmış altı kişilik bir ordum olur lan. Sonra ver elini Konstantinapol!"
"Ben de seni çok seviyorum..."
"Gerçekten mi? Seviyor musun beni? Yemin et..."
'Mal mısın göt beyinli?' bakışım Barış'ı kendine getirdi.
"Evet Zeynep malım ben."
"Geç kaldık..."
Sınıfa girdiğimizde herkes bize bakıyordu. Duvar kenarındaki sıra komple bizimkilerdi zaten. Uzay'ın 'nerde kaldınız amına koyduklarım hoca yoklamayı aldı' bakışına masumca 'uyuyakalmışız kanka' bakışlarımla karşılık verdim. Evet, her şeyle ilgili bir bakışımız vardı. Küçükken Ekrem abimler uzaktan gelirlerdi, denize gitmek için dolmuşa binerdik. Bir keresinde yanımıza gıcık bir ergen oturmuştu. Ben abimin kucağında oturuyordum. Önümüzdeki koltukta da Uzay ve ablası Eylül oturuyordu. Uzay koltuğun arasından benimle konuşuyordu ve iki saniyelik bakışım sonucunda ergen çocuğun kafasına vurmuştu. Artık o çocuk Eylül'ün sevgilisiydi. Çocuk Eylül'ü kabul etmemişti bu yüzden Uzay ve ben çocukla konuşmaya gitmiştik. Konuşmanın sonunda Uzay çocuğun burnunu kırmıştı. Eylül ve Ekrem'den fena dayak yemiştik. Ne günlerdi be..
"Neredeydiniz çocuklar?"
Aynı anda cevap verdik.
"Evdeydik." dedim.
"Tuvaletteydik." dedi.
'Allah belanı versin' bakışlarım eşliğinde meseleyi toparladım.
"Ben evdeydim, Barış'la kapıda karşılaştık."
"Gidin geç kağıdı alın."
Götümüze baka baka çıktık sınıftan. Uzay sessiz bir kahkaha attı. Parmağımı ona doğru salladım.
"Kıçını kolla..." diye ağzımı oynattım. Elini kıçına götürdü, dudak büzüp masum bakışlarına maruz bıraktı.
Kıyamıyorum işte piçe.
Müdür yardımcısı Ayhan Hoca'nın odasına indik.
"Hocam?"
Barış yine cesurca bir girişimde bulunmuştu.
"Buyurun..."
Birkaç saniye bakışıp hocanın eliyle oturmamızı gösterdiği yerlere oturduk.
"Anlatın bakalım kim kimi yoldu?"
"Hocam biz aslında..." bacağını sıktığım Barış anında sustu. Ayhan Hoca yine muayyen günündeydi. Bulaşılmaması gerekiyordu ve Barış'ın kalkıp adama bir kafa çakmasından korkuyordum çünkü felaket dengesizdi, her ikisi de.
"Hocam biz geç kağıdı almaya gelmiştik..."
"Kimin dersiydi?"
"Işıl Hoca'nın, hani matematikçi."
"Bana cevap verme telefon falan elime ne gelirse fırlatırım bak."
Barış'a daha fazla mukayet olunamazdı. Saldım çayıra mevlam kayıra diyerek aradan çekildim.
"Hocam kağıdı verecek misiniz artık? Hayır kul hakkı yani, dersimiz gidiyor..."
Arkamızdan fırlatılan her çeşit kalem eşliğinde odadan kovulduk.
"Yok size geç kağıdı falan! Kalın devamsızlıktan!"
Umutsuz bir şekilde başımızı eğip bahçeye çıktık. Umutsuz demişken, Umut'a mesaj attık.
#Umutkuş biz bahçedeyiz yine Ayhan Hoca'nın gelgitlerine denk geldik. Bir bahaneyle çıkın dışarı.#Kimden: Umutkuş
#Sınıfa gelin tatbikat varmış.#
Barış'la 'çaaak' diye haykırarak high five yaptık. Sınıfa girdiğimizde Işıl Hoca da gelgit yaşıyordu. Bizim grup sıra dayağı yemekteydi. Olanları Işıl Hoca'ya anlattık.
"Ayhan Tekin'den bahsediyoruz değil mi? Ayhan Hoca yapmaz öyle şey. Yalan söylediğiniz için eller mum hadi."
Örümcek kafa...
Birer posta da biz dayak yedikten sonra sıralarımıza döndük. Herkes ellerini fayanslara tutuyordu yanmasın diye. Tabii Barış ve ben Vip'yiz ya, soğuk su şişesine tutuyorduk. O sırada siren sesi yankılandı. Hepimiz sıraların yanına çöktük. Bir diğer sirende herkes çıkmıştı. Normalde öğretmenler en son çıkardı ama Işıl Hoca en önde fırlamıştı. Sınıfın tembel tayfası bizdik. Bizim dışımızda herkes inekti. Dolayısıyla kaçmayı düşünen bile olmamıştı.
Barış kapının hemen önünde duran Umut'u götüne vurduğu bir tekmeyle dışarı attı.
"Bak bakalım kimse var mı!"
"Ne ittiriyorsun be!..." gözlerini kapatıp ona kadar saydı. Küfür de etmiş olabilir bilmiyorum.
"... yok kimse."
Kapının önüne gidip durdum. Barış, Uzay, Derya ve Arda da arkama geçip tren yaptı. Ben de Umut'un arkasına geçtim. Tek sıra halinde trabzanlardan uzak taraftan aşağı iniyorduk. O an'a kadar kimsenin günü hastanede bitireceğimizden haberi yoktu. Arda'nın ayağının kaymasıyla hepimiz domino taşı gibi devrildik. Arda Derya'ya arkadan fena geçirmişti. Ve bu fena geçirme işlemi hepimiz üzerinde uygulanmıştı. Umut iki merdiven arasındaki düz kısımda yerde yatıyordu. Ben onun üzerinde yatıyordum, benim üzerimde Barış, Barış'ın üzerinde Uzay, onun üzerinde Derya, en üstte Arda yatıyordu. Ağzımızı hafifçe oynatarak küfürler sallıyorduk. Ama Umut hareket etmiyordu.
"Umutkuş?"
"Lan kıkırdaşmayın Umut uyanmıyor..."
"Ne demek Umut uyanmıyor lan?"
"Umut uyanmıyor demek Umut uyanmıyor demek Uzaycığım. Toparlanın da kaldıralım değil mi amına koyduklarım?"
Herkes iki saniyede ayaklandı. Artık iş ciddiydi. Ağlamak üzereydim.
"Umut?" Gözlerimden dökülen yaşlar Umut'un yüzüne düşüyordu.
"Aç gözlerini!"
"Geçmiş şakalarımın intikamı mı bu?"
Onun gözlerini açması için öyle konsantre olmuştum ki ambulansın geldiğinden, hemşirelerin Umut'u elimden almasına izin vermediğimden haberim bile yoktu.
"İzin verin arkadaşınızı sedyeye kaldıralım hanımefendi..."
Ellerimi Umut'un üzerinden çektim. Hâlâ yerde oturuyordum ve muhtemelen şoktaydım. Bir adım kadar geri giderek sırtımı duvara yasladım. Ellerimi açıp avuçlarıma baktım. Dizlerimi karnıma çekerek ellerimi yüzüme kapattım ve ağlamaya başladım. Sessiz olduğunu zannettiğim bir şekilde hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Hemen yan taraftaki sınıfın öğretmeni bizi göremeyince Ceyda'yı olanlara bakması için yanımıza göndermişti.
"Zeynep? Ne oldu!"
"Umut..."
"Ne oldu Umut'a!"
"Öldü."
Barış Uzay'ın sırtına vurdu ve eliyle beni işaret etti.
"Yanından ayrılma. Bizimkilerle gidiyorum ben."
Artık kimseyi duymuyordum. Kulaklarımda sadece bir uğultu vardı.
En son hatırladığım ise görüntülerin bulanıklaşarak bir karanlığın içinde yok olduğu.
Gözlerimi açtığımda sedyede yatıyordum, yatıyorduk. Barış da filmlerdeki gibi sedyede yanıma yatmıştı.
"Göt kadar sedye farkındasın değil mi?"
"Aaaaa!! Uyandı! Uzaaay! Zeynep uyandı!"
Uzay hunharca odaya girdi. Ben daha ne olduğunu anlayamamışken alnıma bir öpücük kondurdu. Kendimce neden burda olduğumu sorgulamaya başladım. Evet, bizimkilere sormak aklıma gelmedi. Birkaç dakikalık bir uğraştan sonra olanlar beynime hücum etti.
"Umut nerede!"
"Umut..."
Sedyenin ayak ucundan fırlayan Umut'u görmemle kalbimin yerinden fırlaması bir oldu. Derince bir nefes verip gözlerimi kapattım. O sırada içimden yine bir eşşek şakası yapmak geldi ve gözlerimi tekrar açmadım. Son hatırladığım Umut'un doktor bulun diye haykırdığı. Gerizekalı sırf beni korkutmak için üç saat oturmuş orada. Bir de odasından kaçmış. Şaka uğruna geberecek gavat. Neyse uyumuşum işte.
Biraz da onlar düşünsün..
![](https://img.wattpad.com/cover/40216118-288-k459760.jpg)