Buğlem, kabanını tek bir hareketle üzerine geçirip kışın dondurucu soğukla mücadele etmeyi ve hasta olmayı göze alarak dışarı çıktı.
Siyah, İspanyol paça bir pantolon, onu bileğine kadar saran kalın, siyah bir bot, siyah bir sweatshirt ve üstüne alelacele attığı krem rengi kabanıyla, Sibirya'da yaşayan bir Türk gibiydi. Oysa o, İzmir'de , bir Ocak ayında işe gidiyordu.
Sabahın sert soğuğu, poyrazla birleşip kahverengi saçlarını uçuşturuyordu. Yeşil gözleri kısılmış, iki dakika sonra gelecek olan dolmuşu bekliyordu.
Yarım saat sonra okuldaydı, öğretmenler odasına girdi ve arkadaşlarını ve öğrencilerin başıyla selamladı.
"Günaydın Buğlem Hocam."
"Günaydın canım."
"Günaydın öğretmenim."
"Sana da tatlım."
Öğretmenler odasından öğretmenlerden not yalvardıktan sonra başarısız Olan öğrenciler çıkıyordu. Malum yarıyıl tatili yaklaşmış, karne zamanı gelmişti. Buğlem çantasını koltuğa bırakıp kabanını askılıda astıktan sonra arkadaşı Melodi'nin yanına oturdu. İkisi de İngilizce öğretmeniydi, birbirlerine pek çok zaman, her konuda danışırlardı.
"Günaydın Melodi."
"Ah görmemişim Buğlemciğim, özür dilerim. Günaydın. Nasılsın?"
"İyiyim ben, sen nasılsın? Dersin başlamasına on dakika var, okulda yürüyelim mi biraz?"
"Maalesef, sistem kapanacak, performans notu girmem lazım. Sen Açelya Hocam ile yürü istersen."
"Açelya mı? Hayır tatlım, kalsın. Kendim bir tur atarım. Kolay gelsin."
"Teşekkür ederim canım."
Buğlem öğretmenler odasından çıktı, bir süre sonra geri dönüp kabanını askılıktan aldı. Okul koridorlarında değil de,dışarıda yürümeye karar vermişti.
Okul bahçesi büyük ve bir o kadar geniş bir alana sahipti. İdari girişin olduğu yerden, son futbol kalesinin olduğu yere kadar yürüdü. Futbol oynayan , bahçeyi turlarken güzel sohbetlerin tadını çıkaran öğrencilerine gülümsedi.
"Merhaba öğretmenim!"
"Merhaba canım."
"Günaydın hocam."
"Sana da Ecrinciğim."
"Nasılsınız öğretmenim?"
"İyiyim Esra, günaydın."
"Size de öğretmenim."
Ders zili çalınca Buğlem de yavaş adımlarla önce öğretmenler odasına, sonra eşyalarını alarak sınıfa çıktı.
"Oturun arkadaşlar."
"Son haftadayız biliyorsunuz, çoğunuz gelmemişken ders işlemek de istemiyorum ancak ufak bir oyun oynayabiliriz, elbette dersimizle alakalı olacak. Ben bir İngilizce kelime söyleyeceğim, son harfiyle başka bir İngilizce kelime söyleyeceksiniz. Anlaştık mı?"
***
Saat ikiyi çeyrek geçe, Buğlem'in dersi bitmişti, biraz vakit geçirmek için bir kafede oturmuş, bilgisayara bakarken kahve içiyordu. Üşüyen ellerini birbirine sürterken öğrencilerin İnglizce'yi daha kolay sökebilmesini sağlayabilecek yöntemleri anlatan bir videoyu izliyordu.
Masaya yaklaşan birini fark etse de ses çıkarmadı, izlemeye devam etti. Kişi masaya bir paket bırakınca kulaklarını çıkarıp videoyu durdu ve paketi eline aldı. Bir çift eldiven vardı paketin içinde.
Etrafına baksa da bir kaç çift ve baristalar dışında kimse yoktu.
Kabanının renginde bir çift eldiven, bir de not vardı içinde.
Bir dahakine geri alırım.
Buğlem'in ağzının kenarı kıvrılsa da, kendinden emin, ödün vermeyen bir oğlak kadınıydı Buğlem. Eldiven paketini olduğu yere geri bırakmak üzereyken aklına başka bir şey geldi. Kalemini çıkarıp, notun altına ekledi.
Yorma kendini, beyaz atlı prens.
Tedirgin oldu ve masadan kalkıp son gelen dolmuşa aceleyle koştu. O gider gitmez, paket sahibini buldu. Notun sahibinin ağzı, kulaklarına vardı.
YOU ARE READING
Bahar Festivali
Romance"Neden her baharda şu festivali yapıyoruz" "Geri döner belki. Beraber eğlenmeyi severdi."