0.1

13 4 4
                                    

"On dakika geçti mi? Artık çıkabilir miyiz?" Rüzgar duyduğu soru ile gözlerini bilmem kaçıncı kez tekrardan devirdi. "Hayır, en son sorduğundan bu yana daha anca bir buçuk dakika oldu. Artık çeneni kapatabilir misin? Senin yüzünden dinleyebildiğim kadarından bile bir şey anlamadım." Eylül ise bilmem kaçıncı kez reddedilişi ile kafasını sıranın üstüne tabiri caizse yapıştırdı.

Daha kaç saat bu dersi çekmesi gerektiğini merak ediyordu. Aslında bu dersi, yıl başından veri ekmeyi planlıyordu. Lakin Rüzgâr'ı birazcık bile daha fazla görme ihtimali kulağına çok hoş geldiğinden şu ana kadar bir tanesini bile ekmemişti, girdiklerini de dinlememişti. Ancak gittikçe bu kararından pişman oluyordu. Dersten çıkmak için dakikalardır Rüzgâr'a yalvarsa da kendi gibi tembel olmayan arkadaşı her yalvarışında ya reddetmeyi ya da görmezden gelmeyi tercih etmişti.

Ayaklarını sıkkınlıkla sallamaya başladı. On dakika sonra çıkacaklarına söz vermişti ancak bu on dakikanın geçeceğinden oldukça şüpheliydi Eylül. Kafasını ağır bir yavaşlıkla Rüzgâr'a çevirdi. Sabah özenle düzleştirdiği saçları omzunda, kâkülü ise gözlerinin biraz üstünde bitiyordu. Gözleri, kendi gözlerinin aksine çekik ve saatlerce çalıştığını kanıtlarcasına yorgun duruyor, pür dikkat karşısına bakıyordu. Dudakları hâlâ sabah sürdüğü renkli dudak kreminin izlerini taşıyordu.

Eylül'ün bakışları, Rüzgâr'ın boynuna indi. Her zaman taktığı doğal taş kolyesini takmıyordu. Büyük ihtimalle sabah alarmı duymamıştı ve aceleyle odasından çıkarken de kolyesini takmayı unutmuştu. Bakışlarını tekrardan yukarı çıkardığında Rüzgâr'ın doğrudan ona baktığını gördü. "Beni böyle dikkatli izledigin gibi dersi dinleseydin geleceğin hakkında şu an endişelendiğim kadar endişelenmezdim." Eylül istemsizce sırıttı. "Niye endişelenuyorsun ki canım? Kalacağım ev de harcayacağım para da belli."

Rüzgâr bir kaşını kaldırdı, yüzü alaycı bir ifade alırken. "Öyle mi? Kimin parası ve evi acaba? Şayet böyle ilerlersen ikisinin de senin olmadığı kesin. " Eylül dudaklarını alınmış gibi büzdü. "Çok kırıcısın. Bunları senin evinde yaşarken de paranı yerken de hatırlayacağım." Rüzgâr tekrardan gözlerini devirdi. Eylül gittikçe Rüzgâr'ın göz kırpmaktan çok göz devirdiğine inanmaya başlıyordu. Lakin bir insan her an göz devirip duramazdı.

Rüzgâr'ın saatine baktı. "Ee bizim on dakikaya noldu?" Diğeri bu soru karşısında derin bir nefes verdi. "Şunun şurasında dersin bitmesine ne kalmış. Maden bu kadar bekledin, bir daha bekle de dersi bitirelim." Duydukları ile yüzü iyice bıkkınlıkla dolan kız, suratını sıraya yasladı tekrardan. Rüzgâr'ın bu ders çalışma aşkı nereden geliyordu çok merak ediyordu. Ders çalışma aşkını geçmiş, on dakikadan fazla nasıl odaklanıp kalabilmesine şaşırıyordu. Eylül için on dakika odaklanmak bile alkışlanabilecek bir şeydi.

Bim'den aldığı pembe kulaklıklarını kulağına geçirdi ve rastgele bir şarkı açtı. Playlisti oldukça karışıktı. Give 'em hell kid gibi bir şarkıdan mehter marşına, oradan know me too well gibi bir şarkıdan herhangi bir kpop şarkısına geçebilirdi. Yüklediği kahve uygulamasından gelen bir bildirim, Kızılay'dan gelen başka bir bildirim dışında bir şey gelmemişti. Mutsuz mutsuz oflarken bir elin, saçını okşadığını hissetti. Kimin olduğunu tahmin etmesi zor değildi ki zaten kim olduğunu bildiğinden kalbi bu kadar hızlı atmaya başlamıştı.

Çok geçmeden geri elini çekti rüzgâr, not almaktan geri kalmak istemiyordu. Her ne kadar elin geri çekilmesine biraz üzülse de ayaklarını sevinçle sallandırmaya başladı. Rüzgâr'ın böyle temaslarda bulunduğu anlar çok azdı bu yüzden o anları da üzülerek geçirmek istemiyordu. Ekranına inen bildirim ile gülmemek için çok zor durdu Eylül.

Oda arkadaşları Güneş ve Deniz, bugün dersleri ekip parka kaçmışlardı. Ancak görünüşe göre bir markete uğramış ve ufacık bir gezintiye çıkmak için...market arabalarından birini ödünç almışlardı. Gerçi attıkları fotoğrafın altında altın harflerle "Araba çaldık." Yazıyordu ancak çokta takılmamalıydı, değil mi? Telefonunu uzatıp Rüzgâr'a göstermeye çalıştı ancak kıvırcık kızın yaptığı tek şey telefonu itmek olmuştu.

Pekâlâ, artık derste ondan ilgi göremeyeceği gerçeğini kabul etmesi gerekiyordu. Yine de somurtmadan edemedi. Kafasını iyice kollarının arasına koydu ve zamanın çabuk geçmesi için dua etmeye başladı.

Öyle de olmuştu. "Hadi kalk, o çok beklediğin an geldi. Özgürsün." Dedi sırıtarak Rüzgâr. Eylül hızlıca ayağı kalktı ve kapıya doğru koştu. Dersle o kadar alakası yoktu ki yanına telefonu dışında hiçbir şey alma gereksinimini duymamıştı. Kapının önüne geldiğinde arkasını döndü ve ahenke ahenk yürüyen Rüzgâr'a bir bakış attı. " Azıcık daha hızlı yürüsen ölecek misin? Ayrılamıyor musun güzel dersliğinden? Hadi hadi, hızlan biraz." Dedi ve tekrardan yürümeye başladı.

"Nereden geliyor bu enerji?" Duyduğu soruyla gülümsedi. "Uyumaktandır o."  Rüzgâr kafasını iki yana salladı ve Eylül'e hızlıca yetişti. "Herhangi bir planın var mı?" "Niye? Randevuya mı çıkacağız?!" Eylül heyecanla Rüzgâr'a doğru adımladı. "Hayır? Ben odaya gidip uyuyacağım. Sadece peşimde daha ne kadar kuyruk gibi dolaşacağını merak ettiğimden sormuştum." Eylül bir iki kere gözlerini kırpıştırdı ardından da kollarını önünde bağladı. "İyi be! Ben de sana meraklı değilim zaten. Git uyu. Görüşürüz."

Rüzgâr, Eylül'ün tavrına basitçe gülümsedi ve yurda doğru yolunu aldı. O ters yöne yürümeye başladığı gibi Eylül, direkt Ahu'yu aradı. Çok geçmeden de cevaplandı araması. "Nolur Kaan ile olduğunu söyleme bana." Bir iki saniye ardından cevap geldi Ahu'dan. "Ee daha daha nasılsın?" "Ne?" Dedi Eylül anlamayarak. "Onunla olduğunu söyleme demedin mi? Ben de konu değiştiriyorum." Duydukları ile yere çömeldi Eylül.

"Sen de mi beni yalnız bırakıyorsun be Ahu'm..." Arkadaşının kahkahasını duyunca o da sırıtmadan edemedi. "Önceden söyleseydin hemen yanına gelirdim ancak şu an yanına gelmem iki saatimi alır. Beklemene değmez be aşkım. Denizleri arasana? Parka gitmişlerdi en son." Eylül iç çekmeden edemedi. "Çaldıkları market arabasıyla Allah bilir nereye gitti onlar...hiç aksiyonluk havam da değilim. Her neyse, oda da görüşürüz. İyi eğlenceler. " Ahu'dan da benzer bir cevap alınca aramayı sonlandırdı.

Rüzgâr ile bir şeyler yaparlar belki diye dersin sonuna kadar beklemişti. Şimdiyse akşam olana kadar beklemeliydi. Bekleyip duruyordu Eylül. Alışmıştı da birazcık, hislerine karşılık falan da beklemiyordu nasılsa. Yine de hâlâ düşünmeden edemiyordu, Rüzgâr hislerini bilseydi nasıl olurdu her şey? Pek güzel sonuçlanacağını düşünmüyordu açıkçası. Kişilikleri falan baya farklıydı en basitinden. Arkadaş olarak idare etseler de sevgili gibi bir konumda işlerin çokta uzun süreceğini düşünmüyordu.

Ancak kendisi neredeyse beş yıldır bu hisleri içinde tutuyordu Eylül. Sevgililikte bu kadar kolay olsaydı bir düşünebilirdi belki açılmayı ancak böyle de mutluyum diyebilirdi. Sonuç olarak onun yanında duruyor, konuşuyor, vakit geçiriyordu. Fazlasını istemekte lüzum yoktu. Ayaklarını neredeyse sürttürerek banklardan birinin üstüne oturdu. Cebimden bir lolipop çıkardı ardından da tekrardan kulaklılarını taktı.

Saat daha beşti. Havanın kararmasına bir iki saat daha vardı. Ne yapabileceğini düşünmeye başladı. Yalnız takılmaktan nefret ediyordu. Kişilerine bir göz attı, yanına çağırabilecek veya yanına gidebilecek birini aramaya başladı ancak çok sürmeden geri telefonunu kapadı. Tanıdığı, numarası olan çok fazla insan vardı ancak böyle durumlarda buluşabileceği, konuşabileceği çok arkadaşı yoktu. Şu an yapabileceği en iyi Güneşle Deniz'in en yakın zamanda gelmesi için dua etmekti ki o da öyle yaptı.

Wisteria | GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin