Güzel bir akşam vaktiydi.
Rüzgar öylesine güzel esiyor ama bir o kadar da hava sıcaklığıda mükemmeldi.
İkiside birbirini tamamlıyor, ortaya ılık bir hava çıkıyordu.O akşamın soğuyan gecesinde onunla olmak bile iyi hissettiriyordu.
"Fyodor..of" geveliyordu ağzında bir şeyler. Sarhoştu bu benimle olduğu zaman 2. Sarhoş oluşu olsa bile bana normalde de çok olmasada içen biriymiş gibi gelmişti. "Ne diyecektim ki?"
Ben içmek istemedim.
Ayık birinin olması lazım.Gülüyordum. "Ne diyecektin harbiden" dirseğim masadan destek alırken elim yanağıma yaşlanmış ona öylece bakıyordum.
"Seni sevdiğimi mi söyleyecektim yoksa buradan çıkmak istediğimi mi tam hatırlayamıyorum." Gözleri bile kapanmak üzereydi konuşurken zar zor konuşuyordu.
"Beni mi seviyorsun?" Garip hissetmiştim. Bunu o bu haldeyken sormak 2 yaşında ki bir bebeğin şekerini almak gibi bir şeydi.
Şüphe ve şaşırmışlıkla baktı bana. "Nereden biliyorsun? Kimseyede söylememiştim hemde." Kafasını yeniden masanın üzerine koymuştu.
Sarhoş olduğunda cidden aptal oluyormuşsun.
Kıkırdadım.
"Sen söyledin ya!"Kafasını kaldırmadan konuştu.
"Ben söylemedim! Söyleseydim hatırlardım." Güzel gözleriyle bana bakıyordu şimdide.Bu geceyi hatırlamayacaktı.
"Biz aynı lisedeyken bende senden hoşlanıyordum." Birden ağızımdan dökülüvermişti kelimeler.
Tepki vermekte zorlansa bile bunu duyması büyük bir şaşkınlık vermişti ona.
Şimdide gülümsüyordu. "Sende beni seviyorsun o zaman."
Çok seviyorum, çok seveceğim.
Koltukta otururken yatmıştı bacağımın üstüne.
Saçları yumuşacık geliyordu bana, her okşadığımda daha da güzeldi.Ben ona yeniden aşık olmuştum.
O kadar güzeldi ki.
Sadece fiziksel değil, ben onun ruhunuda seviyorum.
Düşünceleri, hisleri, duyguları herşeyini.Koltuktan kalktıktan yaklaşık 15 dakika sonra uyanmıştı kendi kendine.
"Ne oldu?" Yanına yaklaşıp çömeliyorum onunla aynı boy farkına düşürmek için.
"Bir şey olmadı ama başım çok ağrıyor hâlâ." Yorgundu, baya yorgundu.
"Pekala madem uyandın evine bırakayım seni uyuyup dinlenirsen bir şeyin kalmaz." Kalkmasına ve yürümesine yardım ediyordum.
Dışarı çıktığımızda bile yüzünde rahatlamış bir ifade vardı.
Kapalı alanları neden sevmediğini söylemiyordu ama ben öğrenmekten vaz geçmemiştim.Arabanın arka koltuğuna otursa bile sonrasında uyku pozisyonu alıp uyumaya devam etmişti.
Yolun yarısında arabadan inip kusmaya başlamıştı.
Elimde bir paket mendille gelene kadar
Gözlerinden akan yaşları fark etmemiştim.
Üstünü başını temizlerken sordum ona;"Neden ağlıyorsun? Canın mı yanmıştı?"
Soruları soranın ben olmadığını fark etmek benim canımı yakan şey olmuştu.
Ağlayan bendim.
Koluma batırılan bir iğne vardı yeni görüyorum.
Karşımda ki adam bana gülümseyerek konuşuyordu.
"Bitti bile canın çok acımamıştır umarım."
Konuşamaz haldeydim.
Bir odada hasta kıyafetlerimleydim.Odaya elinde bir defter ve kalem tutan beyaz önlüklü bir adam gelince nazikçe konuşmaya başlamıştı.
"Seni halüsinasyonlarından buraya döndürmek zor oldu." Garipsemiş şekilde bakıyordu bana. "Göz teması sorunu çözmemişmiydik biz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
La Douleur Exquise | Fyolai
FanfictionPsikolojik açıdan hasta olan Nikolai Gogol ve onu iyileştirmeye çalışan psikiyatrist Fyodor Dostoevsky. 020423