"Kapat gözlerini."
"Ne?"
"Soru sorma ve kapat."
Amacını anlayamasamda dediğini yaptım ve gözlerimi kapattım.
"Sakın açma."
Kafamı tamam anlamında salladım. Elimi tuttu ve beni bir yere sürüklemeye başladı. Yanlış bir yere basmamak için yavaş gidiyordum. Buğra anlamış gibi elimi daha çok sıktı.
"Hızlı olabilirsin. Seni tutuyorum."
Dediğini yaptım ve hızlandım. Biraz eğimi olan bir yere geldiğimizi anladım. Nereye götürüyordu acaba? Ne kadar merak etsemde gözlerimi açmadım.
"Burası biraz yokuşlu."
"Fark ettim."
Bir iki dakikalık yokuşu çıktıktan sonra beni durdurdu. Arkama geçtiğini hissettim. Ellerini belime koydu ve kulağıma insanı huzurlu hissettiren bir sesle fısıldadı.
"Şimdi aç gözlerini."
Nedense heyecanlanmıştım. Beni nereye getirdiğini deli gibi merak ediyordum. Anın tadını çıkararak yavaş yavaş göz kapaklarımı araladım. Gördüğüm manzara karşısında ağzım açık kaldım.
"Çok güzel." diyebildim, kendimin bile zor duyacağım kadar sessiz söylemiştim bunu.
"Papatyaları çok seviyorsun." Yüzümü hafif ona doğru çevirdim.
"Bunu nerden biliyorsun?"
Gerçekten bunu nasıl biliyordu? Bunu daha önce söylediğimi hiç hatırlamıyordum. Omuzlarını silkti.
"Eskiden birinden duymuştum işte."
"Kimden?" Gittikçe beni şaşırtıyordu.
"Melis'ti galiba."
"Melis mi? İlkokul arkadaşım Melis mi? Şaka yapıyorsun. Sana papatyaları sevdiğimi neden söylesin ki?"
Sorularımla onu fazla sıkmıştım. Yanaklarını şişirmişti hatta. Şuan çok komik görünüyordu. Ama gülmemem gerekirdi. Bir şey sormuştum ve bunu cevaplamak zorundaydı.
"Çünkü sormuştum."
"Niye?"
"Çok soru soruyorsun, Çağıl." Kafasını geriye doğru atmıştı. Açıklamak istemediği belliydi ve soru sormazsam bu konu bir daha açılmamak üzere kapanacaktı.
"Açıklasan ölürsün, değil mi?" Gözlerimi devirdim.
"Sus ve şu anın tadını çıkar. Lütfen."
Haklıydı. Şimdi tartışmanın sırası değildi. Çok güzel bir yerdi burası. Sessiz, huzurlu. Sadece kuşların sesi vardı. Karşısında durduğum manzarada sadece papatyalar vardı. O kadar büyük bir yerdi ki, sanki sonsuza kadar gidiyordu papatyalar. Sonunu göremiyordum.
Papatyaları hep çok sevmiştim. Beyaz ve sarı... Saf güzelliğin renkleri... Eskiden ne zaman papatya görsem gidip izlerdim. Seyrederdim onları. Ne kadar kıyamasamda bir tanesini koparırdım her seferinde. Seviyor sevmiyor hikayesi işte. Kulağa ne kadar saçma gelsede ben buna inanıyordum. Ne var yani? Annemle babam bana kızdıklarında hep bir papatya bulup başlardım seviyor sevmiyor demeye. Her seferinde seviyor çıkardı. Mutlu olurdum. Küçüktüm, her şeye inanacak yaştaydım ve her şeye rağmen güzeldi hayatım. Toz pembeydi her şey. Sonra aniden ölüm gelmişti. Elinde kocaman bir boya fırçasıyla hayatımı karartmıştı. Hem de gözlerini hiç kırpmadan.
Buğra'nın sesiyle kendime geldim. "Daldın yine."
Gözlerimin ıslak olduğunu o an fark ettim. Buğra da fark ettiğinde beni kendisine çevirdi. Elleri hala belimdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 YANLIŞ 1 DOĞRU
Lãng mạnKimsesi olmayan zavallı bir kız. Aynı kaderi paylaşan zavallı bir çocuk. Kaderleri kesişecek mi yoksa yollarına ayrı ayrı mı devam edecekler? İnsan her zaman hata yapar. Önemli olan hatanın farkına varılması. Ama sakın unutma! 3 yanlış...