a. Göç
Yaşadıkları yerde birçok değişim olmuştu. Artık dayanılmaz koşullarda olanların hepsi kaçmak zorundaydılar. En sonunda kendilerine gitmek için yerler bulmuşlardı ve bu yer çoğuna uzak olan Rhonzos'un Alsirya isimli şehriydi. Çok fazla kayıpları vardı. Çocukları, ebeveynleri, akrabaları ölen ve öldürülen herkes buraya gelmişti. Alsirya doğasının canlılara sunduğu imkanlar, bir göç için yeterince iyi bir sebep olmakla beraber havası ve suyu da çok temizdi. Onlar için Alsirya üzerine tercih edilebilecek bir yer olmadığı çok belliydi. Bulabildikleri en düzenli ve en ulaşılabilir şehirdi. Ne var ki, savaştan kaçmak onlar için asla bir çözüm olamayacaktı. Vakit geçtikçe bunu öğrenecek, ancak karşı koyacak güçleri olmayacaktı.
Hepsi evlerini kaybetmişlerdi. Her yerde art arda duyulan silah sesleri, çığlıklar, yangınların ve dumanların arasında kalanlar onları, hayatlarını üzerine kurdukları o kutsal toprakları terke zorlamıştı. Ailelerin hepsi teker teker parçalanmıştı, engizisyon savaş sırasında herkesi ortadan kaldırmayı planlamış olmalıydı yoksa onca ölüm neden? Engiziyondan kaçanlar ise Yüce Şehvetten Doğan'a inanmayanlardı. Tanrı Ydgar'ın onca söylenmiş sözün ardından kimseye Neogen'de ceza vermemesi onların da diğer herkeste olduğu gibi evrendeki düzeni sorgulamalarına neden olmuştu. Eğer bir tanrı kötülükleri bile cezalandıramıyorsa, ona nasıl tanrı denilebilirdi? Sözde tanrıların, yarattıklarını koruyup kollamaları, kullarını sevmeleri ve azgınları kahretmeleri gerekmez miydi?
Bunları sorgulayanların çoğu, o sıralarda Dwershak Kyzall okuyordu. Basılmış kitapları ve gerisinde bıraktığı notlar da yazdığı her şeyi destekler nitelikteydi ve bu herkesin kafasını daha çok karıştırmıştı. Henüz diğer dinlerde hiçbir kargaşa görmeyen bu kişiler engizisyonun sapkınlık olarak nitelendirdiği davranışların bedelini ödememek içinde kaçmayan kalkıştılar. Onların da bu yolda çok fazla kayıp vermiş olması diğerleriyle birlik olmaya itmişti.
Olan biten ger şeyin ardından aileler art arda Alsirya'ya geldi. Çok fazla kayıp vermelerinin de olduğu gibi, sefillikle yaşamanın da onlara yazılmış bir kader olduğuna inandılar. Çoğunluğu Lagume, Shandyi ve Tage'den gelen ailelerin yüzde altmışı yarımdı. Bunu dengeleme uğruna kendi aralarında ufak çaplı konseyler kuranlar, kaybettikleri kişilerin yerini doldurabileceklerini sandılar. Böylesine zor bir durumda olmalarının yanı sıra yaptıkları şeyler kaybettikleri değerleri geri getirebilir miydi ki canlarını dişlerine takıp uğraşıyorlardı? Konsey ve liderlik adına yapılan onlarca görüşmede kendilerine uygun birilerini hâlâ seçememişlerdi. Kimsenin kendi ırkından olan birine bile güvenmediği o günlerde nasıl ruhlarına kadar adayabilecekleri bir lider seçebilirlerdi ki?
b. Yerleşim
Uzun süre orada yaşamlarını sürdürenler yerleşik hayata geçmek istedikleri için kendilerini belli eden konutlar yapmak istediler. Bunun üzerine yolları ve konut kurallarını aralarında belirleyip hemen yerleşmeye başladılar.
Erkekler daha ağır işleri yaparken, kadınlar onlara destek veriyorlardı. Bitirilen ilk yerleşim yeri, o akşam tüm ırklara umut vermişti. Sanki aralarındaki güvensizlik birisinin uzattığı tek yardım eli tarafından yerle yeksan olmuştu. "Yapabileceklerin, yapamayacaklarının çeyreği bile değilken, neden durasın?" diyen yaşlı bir adamdan bu cümleyi duyan bir al jaark, diğer tüm ırklara da yardım etmiş ve kendi evini de iki gün içinde bitirmişti. Zaman yönetimini raen ırkına bıraktıktan sonra her şeyi düzenli bir şekilde yapmanın önemini de tüm ırklara göstermiş olacak ki teorik konularda diğer ırklara liderlik edenlerin çoğunluğu raen ırkındandı.
Aradan neredeyse üç mevsim geçmişti. Sıkı çalışmaları nihayet sonuç vermiş olacak ki herkes mutlu görünüyordu. Her şeyin sonunda, belirli bir düzenleri vardı ve artık gelecekleri için endişelenme vakti onlar için de gelmişti. Yurtlarını terk etmek zorunda kalıp hiç bilmedikleri topraklara, hiç bilmedikleri ırklarla gelerek kendilerine oluşturdukları bu yaşam alanında geleceğe yönelik yatırımlar yapmaları bir zorunluluktu. Birbirlerinden romantik anlamda etkilenenler oldukça azdı, antlaşmalar yapma kararı aldılar. Birbirleriyle evlenip çocuklarının ikiz olması için dua ediyorlardı. Bu dönemde kimseden destek almamışlardı ve ne olursa olsun soylarını devam ettirme umudunu kaybetmemek üzere kendilerine söz vermişlerdi. Yaşlıların ayaklarına kapanıyor, onlara iyi dualar etmeleri için yalvarıyorlardı. İstedikleri tek şey yeni nesillerin acısını hapsetmek olan bu yaşlı kişiler nefeslerinin yettiği kadar dua ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dwershak Araştırmaları Cilt I
Historical FictionBugün, gittiğim yerlerde karşılaştığım durumları yazdığım bir diğer kitabım "Irk Yaşamları" nın içine koymaya çekindiğim gözlem ve deneyimlerimi, şu anda elimde tuttuğum dandik defterin sürekli kopmakta olan yapraklarını şenlendirmeye karar vermemin...