Çok uzun gecikmeli bir bölüm olduğunun farkındayım ve gerçekten özür dilerim fakat bu kitabı ve abelya gecesinde'yi unutmuş değilim.
Bunu telafi etmeye çalışacağım. hikayenin kurgusunu unutanlar önceki bölümlere göz gezdirip ardından bu bölüme geçebilir.
Özellikle bir önceki bölümde ne olduğunu iyi bilmelisiniz bu bölümde olanları anlamak için.İyi okumalar, yeniden♥️
□
Bölüm 8: ANLAMSIZ KONUŞMALAR
□
Birazdan anlatacaklarım o kadar hızlı gerçekleşti ki anlamda zaman kayması olursa şaşılacak bir durum olmadığını bildirmek isterim.
Henüz ne olduğunu bile anlamamışken bileklerimin sertçe arkadan bağlanmasına karşı koyamadım.
Bakış açıma bu sefer saniyeler önceki gibi yumruk yiyen değil, yumruk atan bir Hongjoong girmişti.
Adamın elmacık kemiğini kırdığına şahit oldum.Kendisi için soluklanmaya bile müsaade vermeden bileklerimi sımsıkı tutan adama sert bir yumruk geçirdi.
Adam acıyla geriye savrulurken Hongjoong elimi kavradı ve geldiğimden beri bir kez bile bakmadığı merak dolu gözlerimi yine karşılıksız bırakarak beni yanında koşturtmaya başladı.Nereye gittiğimizi bilmiyordum ancak kendimi onun yanında, koşarken bulduğum andan beri çok farklı hislerin tesiri altına girdiğimi hissediyordum.
Bu uzun caddenin sonuna kadar koşmuştuk.
Oldukça kuytu, küçük bir yere vardığımızda adımlarını yavaşlattı ve ben de ona ayak uydurarak adımlarımı yavaşlattım.O adamlar kimdi, niçin Hongjoong'a saldırmışlardı ve onu nereden tanıyorlardı...
Kafamda deli sorular dönüp dolaşıyordu ama Hongjoong'un çılgın sessizliğinden ötürü değil soru sormak, konuşmak için bile tek kelime edecek gücü kendimde bulamıyordum.Düzensiz soluklar içerisindeydi.
Bir kere bile konuşmaya tenezzül etmeyerek bulunduğumuz küçük alanın karşısındaki duvara iki defa tıkladı.
Bunu yapmasının üzerinden bir dakika bile geçmeden duvarın yanındaki çöpün arkasından Narae'nin küçük bedeni çıktı.
Hâlâ olanları idrak etmekte güçlük çeken beynim bu sefer yeni soru işaretleri ile dolmaya başladığında kafayı yemek üzereydim."Ağabey!"
Narae koşup ağabeyine sıkıca sarıldı.
Saniyeler içinde beni bulan gözleri mutlulukla parladığında nasıl bir yüz ifadesi ile ona karşılık vereceğimi bilemedim.
Daha kendim bile burada neden olduğumu bilmiyordum, ona nasıl izah edebilirdim ki?"Prensesim, bana bak."
Sabahtan beridir ilk defa kardeşini görünce konuşma zahmetine giren Hongjoong, ellerini küçük kızın yanaklarına koydu ve yüzündeki yorgun ifadeyi anında silip gülümsemeye çalıştı.
"Şimdi buradan gidiyoruz, konuştuğumuz gibi. Üzülmek yok, tamam mı? "
"Tamam ama geri geleceğiz değil mi?"
"Belki bir gün."
"Seonghwa da bizimle mi gelecek?"
"Hayır, o sadece gemiye kadar bize eşlik edecek."
"Neden? O da gelsin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pink venom □ seongjoong
Fanfiction[askıda] Hırçın ifadesinin deli olduğu söylenen; kendini gemisinden ve tayfasından alıkoymuş içine kapanık bir kaptan, kardeşinin iyileşmesi için tek çare olarak gördüğü pembe zehri her şeyden çok istemektedir. Ve amacı sadece terfi almak için ki...