çocuklar büyük bir problemimiz var

75 22 24
                                    

"Ben yapmadım"

"Ne"

"Zamanı ben devam ettirmedim"

Jisung
 
Minho bana şaşkın bir şekilde baktığında etraftaki bazı kişilerin bize baktığını hissedebiliyordum. Minho da ben de şaşkınlıktan konuşamıyorduk
"Minho ne yapacağız"
"B-bilmiyorum"
"Birilerine danışalım"
"Tamam ama kim? Kime güvenebiliriz ki?"
Aklıma gelen isimle gülümsedim
" Profosör Park  Sin young"
Minho yüzünü buruşturduğunda güldüm
"O kadına günahımı bile vermeyeceğimi biliyorsun herhalde"

Flashback

  Ders  profosör Park Sin young'un dersiydi ve Lee Minho için dünyanın en sıkıcı dersi olabilirdi. Bu yüzden gizlice telefonuyla oynamaya başladı Minho. Şuan telefonundaki oyun daha fazla ilgisini çekiyordu ayrıca zaten konuyu da biliyordu.
Profosör Park Sin young ise dersi dinlemeyenleri hiç sevmezdi. Bu yüzden Minho'yu fark ettiğinde sinirle Minho'yu tahtaya çağırdı.
"LEE MİNHO DERSİMDE TELEFON OYNAYABİLECEĞİN HAKKDINDA BİR ŞEY DEDİĞİNİ HATIRLAMIYORUM HEMEN TAHTAYA GELİP SORUYU ÇÖZÜYORSUN
Minho oflayıp ayağa kalktı. Tahtaya doğru yürümeye başladığında sınıftakilerin bakışları  Minho'ya dönmüştü Minho tahtanın önüne geldiğinde profosör konuştu.
 "Evet Lee Minho soruyu çözebilirsin tabi çözebilirsen"
Minho basıyla onaylayıp soruyu çözmeye başladığında profosör öğrencilere dönüp konuşmaya başladı.
"Evet çocuklar gördüğünüz gibi derslerimi dinlemezsiniz soruları yapamazsınız. Benim gibi anlatan hiçbir hoca bulamazsınız ben işimin en iyilerinden biriyim. " dediğinde Minho soruyu çözmüş gülümseyerek öğretmenine bakmaya başlamıştı bile.
"Hocam" diyerek öğretmenine seslendi Minho. Öğretmeni "Hoca camide olur öğretmen di-" diyerek arkasını döndüğünde Minho'nun soruyu çözmüş olduğunu gördü.
    
    Sinirden kıpkırmızı olan öğretmenine gülümseyerek bakan Lee Minho ise hayatının en büyük hatasını yapmıştı.
Bu olaydan sonra profosör Park Sin young onun peşini bırakmadı. En küçük hatasını  aradı. Hatta derslerinde en zor soruları hep Minho'ya sordu . Minho ise sinirlenmesine rağmen bir şey diyemedi. Ama biliyordu ki en ufak hatasında profosör Park Sin young onu hata yaptığına bin pişman ederdi.
  

Flashback end

Ben ben aklıma gelen anılarla daha fazla gülmeye başladığımda belimden tutmasıyla gülmem durdu.
"Ben mi susturayım yoksa sen susacak mısın güzelim?"

HİAGGAGAGAGA
SALAK MİNHO SAAALAAAAAKKKKKKKK APPPTAAAALLL MALLL MAAALL MAALLL

  Yüzümün kızardığına emindim.
"Uzaklaş Lee Minho uzaklaş"diyerek onun kolları arasından kurtuldum. Ve konuşmaya devam ettim.
"Tamam hadi Dong suk hocaya danışmaya gidelim"
Dong suk hocaya en yaşlı hocamızdı ama çok iyi bir insandı.
Beraber hızlıca okula doğru gittik . Büyük ihtimalle Dong suk hoca kendi odasındaydı. Minho da benimle aynı şeyi düşünmüş olacak ki o da Dong suk hocanın odasına doğru yürümeye başladı.
Dong suk hocanın odasının kapısının önüne geldiğimizde duraksadık. Birbirimize baktığımızda ikimizin de ne diyeceğimizi düşündüğünü fark edebiliyordum.
"Her şeyi " dedim.
Minho bana anlamaz gözlerle baktığında derin bir nefes alıp devam ettim.

  "Yaşadığımız her şeyi anlatmalıyız."
Minho onaylar bir şekilde kafasını salladıktan sonra kapıya doğru döndü ve kapıya nazik bir şekilde vurmaya başladı. Aşırı gergindim ve kalp atışlarımın dışarıdan duyulabileceğine emindim. İçeriden "Gir."  sesi geldiğinde Minho kapıyı açtı ve masasında oturan yaşlandığı için saçları bembeyaz olan büyük ihtimalle biz gelmeden önce kitap okuduğundan görebilmek için gözlüklerini takmış Dong suk hocayla göz göze geldik.
  Bizi gördüğü anda ayağa kalkan hocamız konuştu "Hoşgeldiniz çocuklar buyrun bakalım oturun."  diyerek masasının önünde duran karşı karşıya konulmuş iki tane sandalyeyi işaret etti.
Minho ile beraber hızlıca hocanın gösterdiği yerler oturduk.
  
Hoca  "Ee çocuklar ne için geldiniz bakalım" dediğinde. Minho konuşmaya başladı "Hocam size aslında başımızdan geçen bir olayı anlatmak için geldik." Hoca ona içten olduğunu belli eden bir gülümsemeyle karşılık verdi. Hoca "Anlat bakalım yavrum ne oldu?"  dediğinde Minho bana döndü ve " Sen mi anlatacaksın ben mi?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Anlatması gereken kişi bendim bu yüzden ben anlatacaktım. "Ben anlatacağım." dedim.

Hocaya olanları kısaca anlatıp de hocaya tekrar döndüğümde hoca önce bir elini masaya koydu ve ardından masaya koymadığı eliyle gözlüğünü masaya bıraktı. Hoca derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
" Çocuklar büyük bir problemimiz var."

  Hocanın sözünden sonra oda sessizlezmisti ve oda şuan o kadar gergindi ki gerginlikten geberebilirdim.

   Hoca konuşmayarak daha fazla ortamı gererken Minho'nun arkasından geçip kapıyı kilitledi.

Neler oluyordu?

    "Hocam neler oluyor?"dayanamayıp konuştuğumda hoca sonunda konuştu

   " Çocuklar size her şeyi tam olarak anlatamam çünkü ben de bilmiyorum ama önce şundan emin olmak istiyorum bu söylediklerinizi benden önce birine anlattınız mı?"

Minho ile birbirimize baktık.
Zaten hemen buraya gelmiştik kimseye anlatmamıştık.

"Hayır hocam zaten olaydan sonra hemen size geldik"
Hoca derin bir nefes aldı
"Öncelikle çocuklar bunu başka kimseye anlatmamalısınız. En yakın arkadaşlarınız hatta ailenize bile."

"Neden? " diye sordu Minho

"Çünkü anlatırsanız dünyada her şey karışabilir "

   "Çocuklar bakın,  dünyada insanların ırklara ayrılmasının  sebebi  yıllar önceki bir savaşa dayanıyor. Çok yıllar önce dünyada iki krallık varmış ve bu iki krallık huzur içinde yaşarmış. Ki zaten iki krallık huzur için mutlu yaşarmıs. Ta ki Ceysia krallığında yeni doğan veliaht prens Prosia ya kadar.

Prosia gerçekten iyi eğitim gören herkes tarafından sevilen ve iyi huylu bir veliahtmış. İki kral da onu çok severlermiş hatta bazen dünyayı onun yönetebileceğini falan konuşurlarmış.

Ama unuttukları biri varmış. Riversia veliaht prensi William..

William bu olaya çok kinlenmiş çünkü Riversia kralı olması gereken kendisiymiş ama babası onu sevmediği için ve kral olmasını istemediği için hep krallığı Prisia ya devrediceğini söyler durumuş.
 
    William çok kinlenmiş ama asıl olaylar bir gece yarısı patlak vermeye başlamış.

     William yavaş yavaş büyüyormuş dersleri iyi değilmiş. Aslında eskiden iyi bir çocukmuş fakat babası tarafından sevilmedikçe agresifleşmiş.
  
   O gece babası ve annesi konuşurken William su içmek için kalkmış ve annesi ile babasının konuşmasını duymuş. "Ah keşke oğlum Prosia olsaydı nasıl William gibi bir çocuğum olabilir ki hiçbir şeyi beceremez gereksiz herifin teki. Ben kararımı verdim Riversia krallığını yönetse yönetse Prosia yönetir." demiş.

   William bu sözleri duyduktan sonra ise o gece saraydan kaçmış . Yıllarca kimse Williama ulaşamamış ve herkes onun öldüğünü düşünmeye başlamış.

     Ayrıca o yıllarda ayaklanmalar olduğunun öncelikle altını çizmekte fayda var.

   Sonrasında ise bildiğim tek şey ayaklanmalar artmış William ayaklanmalarla krallığa yani Prosia ya savaş açmış.

   Binlerce kişi ölmüş özellikle de masum halk çünkü krallık gittikçe acımasız şeyler yapmaya başlamış.

   Mesela ayaklanmaları halkın duygularını kullanarak bastırmış.

   Halktan acımasız bir şekilde vergiler almaya başlamışlar.

   Ayaklanmalar yüzünden sarayın yıkılmak üzere olduğu bir anda bir şeyler olmuş insanlık  4 e bölünmüş şuan olan Querisia Bwie Tititri ve Yiqeri şuan Yiqeri ırkı yok çünkü bilinmeyen bir nedenden dolayı yok edildiler.

    Ama bir saniye size bir şeyler göstermeliyim. "

       Hoca hızla kitaplıklığın en arka tarafından bir kitap aldı ve çok kez açıldığı belli olan  bir sayfayı açtı ve okumamız için bize çevirdi.

   "Bakın okuyun ."

    "Ve şimdi savas bitti ama hiçbir şey eskisi gibi olmadı . Dünya 4 e bölündü  ve sadece  güçlüler hayatta kaldı. Çok kan döküldü masumlar ve zayıflar öldü  güçlüler öldürdü. Rüyalar gerçek oldu ve bir rüyadan sadece bir kişi çıktı ."
   
     Bu da ne demek oluyordu

.

.

.

Sizce hikaye nasıl gidiyor?

Beğenmediginiz yerler var mı?

Aaaa

Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin