Büyük, görkemli bir malikane'nin lüks bir odasında, 19 yaşlarında gözüken bir genç erkek yatağında uzanmıştı. Gözleri kapalıydı ve tüm vücudu kemik gibiydi. Saf pürüzsüz beyaz teni iyice çökmüş, kemiklerini ve damarlarını net bir şekilde gün yüzüne çıkarmıştı.
Şakaklarından göğe doğru yükselir gibi gözüken bir çift koyu kahverengi boynuzu vardı ama renkleri epeyce solmuştu. Kalçasının çatal kısmından çıkmış olan bir silgi kalınlığında olan koyu mor kuyruğunun da durumu aynıydı.
Neredeyse beline kadar uzanan koyu mor saçları vardı ve yüzü... Olağanüstü derecede güzeldi! Bir erkekten çok kadına benziyordu! Kılıç gibi keskin ince kaşları, küçük bir burnu, ince pembe dudakları, kısa sivri kulakları ve düz çenesi onu her varlığın arzulayabileceği derecede çekici yapıyordu lâkin şu anda ölü gibi görünüyordu, tüm yaşam kaynağı vücudundan çekip alınmış gibiydi. Zar zor alıp verdiği nefes hissedilmezse herkes ölü olduğunu düşünürdü.
Birden nazik, narin, ince bir el çocuğun yüzünü okşamaya başladı.
"Hiç kimse bana inanmazsa bile, ben sana inanıyorum. Bir gün uyanıp herkesi şok edeceksin." Melodik tatlı bir ses duyuldu. Bu ses nazik elin sahibine aitti. Yatağın başında oturmuş, sevgi ve şefkatle çocuğun yüzünü okşuyordu. Yüzündeki gülümsemeden bunu aşırı bir memnuniyet duygusuyla yaptığı anlaşılmaktaydı.
Kadın'ın tıpkı çocuk gibi uzun koyu mor saçları ve pürüzsüz beyaz teni vardı. Koyu kahverengi boynuzları, dolgun kırmızı dudakları, ince dik bir burnu, sivri kulakları, kalem kalınlığında koyu mor kuyruğu ve eğik kaşlara sahipti. Gözleri bal rengindeydi ve o gözlere bakan herkes garip bir cazibeye kapılıyordu. H-cup boyutunda kocaman göğüsleri ve dolgun büyük bir poposu vardı. 1.83 boyu ile tüm erkeklerin hayallerini süsleyebileceği bir kadındı. Ayrıca, oldukça fit ve sağlam duruşu, onu ulaşılamaz ve çekici hissettiriyordu.
Kadın'ın çocuğu izlerken ki ifadesinden birçok duyguyu aynı anda yaşadığını anlamak pek zor değildi. Özlem, sevgi, şefkat... Birçok duyguyu aynı anda hissediyor ama yüzünde sadece parlak bir gülümseme ile çocuğa bakıyordu.
Kapının çalındığını duydu, odağını çocuktan ayırmadan "Gir." Dedi.
Simsiyah dar kıyafetler giymiş bir kadın odaya girdi. Siyah gözleri, şakaklarından çıkmış olan kısa siyah boynuzları ve arkasında sallanan ince siyah kuyruğu dışında vücudunun görünür hiçbir yeri yoktu, tamamen siyahla kaplanmıştı.
"Leydi Asmodeus." Siyah giysili kadın baş selamı verdi.
Asmodeus, odağını çocuktan ayırdı ve beklenti dolu bir ifadeyle içeri giren kadına baktı.
"Ametis, bir şey... bulabildin mi?" Sesinde acımasız bir çaresizlik vardı. Beklenti dolu gözlerini Ametis denen kadına dikmişti.
Ametis, leydisi'nin bu ifadesini görünce acı bir şekilde iç çekti.
"Henüz bulamadım..."
Asmodeus'un ifadesi ağlayacakmış gibi oldu ama hızla kendini tuttu. Sonra bu dünyada en çok önemsediği kişi olan oğluna döndü. Ona baktığı zaman bu sefer kendini tutamadı ve güzel bal renkli gözlerinden birkaç damla gözyaşı düştü.
Bu sahneyi gören Ametis derin bir şekilde iç çekti. Leydisini böyle görmeye dayanamıyordu... Aslında leydisini ilk kez ağlarken görüyordu!
"Lux... Canım oğlum... Seni iyileştirmenin bir yolunu bulacağım. Her ne gerekiyorsa yapacam..." Alçak bir sesle konuştu fakat sona doğru sesini kararlılıkla yükseltti. Bunu söylerken bal rengi gözleri biraz koyulaşmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rise of the God of Disharmony
Fantasy4 yıldır yatalak olan genç iblis sonunda uyandı! O artık çok farklı hissettiriyor... Daha güçlü ve daha güzel! Ulaşılmaz ve dayanılmaz hissettiriyor! Genç bir iblis olan Lux Asmodeus'un bir tanrı olma yolundaki yolculuğuna bakın! Sıradan bir tanrı...