Her gün bir önceki günün tekrarı gibi ilerlerken, Sezen okuduğu kitabın bir bölümünde geçen şu cümleyle sarsıldı. "Aşağılık insanoğlu her şeye alışır." kaldığı sayfayı kaybetmemek için kitap ayracını arasına koyup kitabı yanındaki masanın üzerine bıraktı. Kafasına bir yıldırım düşmüşçesine okuduğu cümlenin etkisinde kalmıştı. Daha önce fark etmediği bir şeyi fark etmiş, bir kavrama odaklanmıştı. "alışmak" insan her şeye alışıyordu gerçekten de. ve bunu fark etmeden, zamana bırakarak yapıyordu. en büyük acılara en büyük haksızlıklara ve hatta ölüme bile alışıyordu. Sezen okuduğu cümleden sonra büyük bir üzüntü duymuş yaşadığı birçok anı ve olay gözlerinin önünden geçip gitmişti.
Şu soruyu sordu kendine; İnsan alışma durumunu bir koruma mekanizması olarak mı seçmişti ? yoksa gerçekten aşağılık mıydı ? Dostoyevski Suç ve ceza romanında insanın neye alıştığından bahsediyordu ? bir çok soru geçmişti aklından ilk düşündüğü soruya cevap aradı ve şöyle düşündü iki türlüde olabilir koruma mekanizması geliştirdiyse bunu yaşadığı büyük üzüntülerin, zorlukların, üstesinden nasıl gelebileceğini bilmeyip bilinçaltının katkısıyla da fark etmeden, alışma duygusunu ortaya çıkarıp zamanla geliştirmişti. Kendini böyle savunuyor mücadelesini bu şekilde veriyordu. Hayata tutunmak belki de delirmemek için alışıyordu. Tabi ki bunu tek başına yapmıyor zamana bırakıyordu ve zaman her şeyi hallediyordu.
Diğer türlü ise insan gerçekten aşağılık bir varlıktı. Duyarsızdı, her şeye kayıtsızdı, etrafında olup bitenleri umursamıyordu. Bencildi, kendinden olana acımıyordu. Onun ne yaşadığını duygularını ,çaresizliğini, çırpınışlarını görmezden geliyordu. sorgulamıyor sorgulattırmıyordu. Kurulu düzeni kabul ediyor bu düzenin beraberinde getirdiği adaletsizliği sineye çekiyordu. Terazinin hep ağır olan kısmındaydı aşağılık insan. onun değer yargıları yoktu. O güçlü olanın yanında olup zayıf olanı eziyordu. Tabi ki alışırdı böyle alışmak zalimliğin en kolayıydı.

YOU ARE READING
Boşluk
General FictionZaman dörtnala koşarken biz nallarını çaktığımızı fark etmeden, büyük bir hızla ilerliyoruz. Kara deliğe çekilen yıldızlar gibi yutuluyoruz bir boşlukta. Hiçliğe karşı savaşmayı göze alamayan, alışılmış hayatlarımız ve konforlu sandığımız, o küçük...