'Hatırlıyorum.
Oldukça net bir şekilde hem de.'
「05292022」
Mayıs ayının artık bitimine doğru güneş daha da kavurmaya başlamıştı etrafı. Daha dün yeni yıla girecekleri için heyecanlılardı şimdi ise yılı yarılamak üzerilerdi. Birkaç gün sonra geri dönüşleri olacaktı. Bunun tedirginlik ve stresi onu yiyip bitirirken, kafede yalnız başına ağlayan Felix'in yanına koşturmaya çalışıyordu bir yandan.
Kafeye vardığı gibi, kapıyı sertçe açarak içeri girdi ve etrafta zilin sesi yankılandı. Çilli çocuk oturduğu masada kafasını arkaya çevirip, kimin geldiğine baktı. "Chan hyung! Bu kadar çabuk geleceğini tahmin etmedim."
Chan ellerini dizlerine koyup nefeslenirken karşısında çevresine gülücükler saçan siyah saçlı oğlanı izledi. Yalan mı söylemişti yani ağladığına dair? Chan'ın ne kadar panik olduğunu bildiği hem de?
"Bu sefer, bak bu sefer kimse alamaz seni elimden."
"Ya!" Felix kaşlarını çatarak sandalyeden bir hışımla kalkıp, hyunguna sarıldı. "Rica etsem gelmezdin."
"Hayır gelirdim, yalan söyleme daha fazla. Burnun uzayacak."
"Yalan değil ki, gelmezdin. Çünkü sadece ikimiz olmayacağız."
"O ne demek?"
Chan farkında olmadan kaşlarını çatarken, tekrar zil sesi yankılandı. Felix, arka tarafta olan birilerine (?) el sallarken Chan henüz şoktan çıkamamıştı. Derin bir nefes alarak arkasına döndürdü kafasını.
Pekâlâ, gelenleri tanıdığını sanmıyordu. Felix'in arkadaşları mıydı?
"Minho hyung! Jungmo!"
"Jungmo'ya neden hyung demiyorsun?"
"Jungmo'yla sadece aramızda ay olarak fark var, neden ona hyung diye seslenmek zorundayım ki?"
Jungmo ikilinin arasındaki keskin çatışmayı eliyle bölüyormuş gibi yapıp, sağ kolunu Felix'in beline dolayarak kendine çekti. "Felix bana istediği gibi seslenebilir, bu seni neden ilgilendiriyor anlamadım Minho-ssi."
Minho ellerini havaya kaldırıp geri çekildi. "Tamam tamam, demedim bir şey. Siz ikiniz bir daha bir araya gelmeyin, iki kat yoruyorsunuz insanı."
Minho gülümseyip gözlerini devirdi ve her zaman oturduğu asil köşesine ilerledi fakat o yere biri oturmuştu çoktan. "Affedersiniz bayım, buradan kalkmanızı rica etsem kaba mı olur?"
Chan yumruk yaptığı eline yasladığı kafasını dikleştirerek iki yana salladı başını. "Ah hiç de bile, o kadar boş yer varken benim oturduğum yerden kalkmamı isteyecek kadar önemli olmalı sanıyorum sizin için."
"Yo hayır, zevkine kaldırıyorum aslında sizi. İnsanları rahatsız etmekten zevk alan birisiyim."
Minho aşırı ciddiyetle konuştuğunda Chan öylece kalakalmıştı. Acaba onunla dalga geçiyor olabilir miydi? Minho, yaptığı şaka yüzünden kendini kötü hissedip kahkaha attı. "Ah ben, ben üzgünüm. Bu benim espri anlayışım gibi bir şey ve beni tanımadığınız için böyle tepki vermiş olmanız çok doğal. Dalga geçiyordum, kusuruma bakmayın."
Chan, Minho'nun açıklaması ile tuttuğu nefesini vermiş ve baya bir rahatlamıştı. "Anladım, kalkayım ben o zaman."
Küçük bir tebessüm bırakarak arka masalara doğru ilerledi. Ön masalar fazla gericiydi, çok göz önünde kalıyorlardı. Felix'in, arkadaşıyla konuşmaya daldığını fark ettiğinde cebinden telefonunu çıkarıp oyun oynamaya başladı. Sahi, Felix niye onu alelacele çağırmıştı ki kafeye?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟏𝟐𝟏𝐔┊𝐌𝐢𝐧𝐜𝐡𝐚𝐧
Fanfiction'𝘐 𝘥𝘰𝘯'𝘵 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘵𝘰 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘺𝘰𝘶 𝘐 𝘴𝘩𝘰𝘶𝘭𝘥𝘯'𝘵 𝘣𝘦 𝘭𝘪𝘬𝘦 𝘵𝘩𝘪𝘴 𝘐 𝘬𝘯𝘰𝘸 𝘪𝘵 𝘪𝘯 𝘮𝘺 𝘮𝘪𝘯𝘥 (𝘥𝘢𝘯𝘨𝘦𝘳𝘰𝘶𝘴) 𝘐 𝘥𝘰𝘯'𝘵 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘵𝘰 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘺𝘰𝘶 𝘉𝘦𝘤𝘢𝘶𝘴𝘦 𝘧𝘳𝘰𝘮 𝘵𝘩𝘦 𝘮𝘰𝘮𝘦𝘯𝘵 𝘪𝘵 𝘴𝘵𝘢𝘳𝘵𝘴...