"Yani, öylece oldu bir anda." Chan sabaha hastalığını sonunda atlatabilmiş şekilde kalktığında soluğu Felix'in yanında almıştı. "Şifan olmamı ister miydin dedikten sonra pat diye öpeni de ilk defa görüyorum."
Chan o gece hiçbir şekilde uyumamış yatakta bir sağa ve bir sola dönüp durmuştu, umutlanmak istemiyordu. Ama kafasını başka ihtimale yoramıyordu. O kadar aptalca bir hareket ki...
Neden diye soruyordu kendine fakat o da farkındaydı, bu sorunun sahibinin kendisinin olmadığının. Kendi kendine bahaneler üretip maratona koşan kalbini dindirmeye çalışıyordu işte kendi çapında.
Güne dinç uyandığında ise koşarak üzerini giyip kafeye gelmişti hızlıca. Felix'i kolundan tuttuğu gibi sandalyeye oturtmuş tüm olanı detaylarıyla anlatmıştı. Felix istek ve hevesle dinlerken, o da Minho'nun yaptığına Chan gibi bir cevap bulamamıştı. Oysaki çoktan bir sürü ihtimal saymış olmalıydı fakat elde sıfırdı.
"Minho'nun neden böyle yaptığını bilmiyorum ama eğer yaptıysa bir nedeni olduğundandır. Sebepsiz yere değildir yani, içini ferah tut. Her ne sebepten yaptıysa sonucu seni mutlu edecek bir neden olacak."
Chan, Felix'in onun rahatlatmaya çalıştığı sözlerine kulak vermeyi denedi fakat o kadar zor geliyordu ki buna inanmak. Bana hislerin olması imkansız görünüyor Lee Minho, ama neden öptüğünü yorumlayamıyorum.
"Gece düşünmekten kafayı yiyecektim seninle konuşursam en azından belki göğsümdeki ağrı gider sandım. Gitmiyormuş Felix, hâlâ varlığını sürdürmeye devam ediyor."
Felix, Chan'ın ellerini minik elleriyle kavramaya çalıştı olabildiğince. Bu görüntü Chan'a küçük bir gülümseme vermişti. "Bak, eğer kafanda birisi soru işaretleri bırakıyorsa. Bunu ondan başka kimse cevaplayamaz, her şeyi bilen adama da gitsen sana bir cevap bulamaz. Çünkü zaten insanların verdiği cevap hiçbir şekilde seni tatmin etmeyecek. Sen onun ağzından duymak istiyorsun soru işaretinin yanıtını, haksız mıyım? Haklıyım, boşuna sosyal empati becerilerimi geliştirmedim bunca sene."
Felix'in konuşması sonunda Chan kendini tutamayıp kahkahalara boğulmuşken, tek kaşını kaldırıp 'hadi ama' bakışları yolluyordu Felix. "Haklıyım, bilirsin. Şimdi birtanecik hyungum benim işe dönmem gerek. Açılma saati yaklaşıyor..." Felix ayağa kalkıp tam gidecekken arkasını dönerek muzipçe sırıttı. "Hem belki bakarsın, senin soru işaretini ortadan kaldıracak olan kişi bugün buraya gelir."
Felix göz kırparak uzaklaştı ve Chan'ı soru işaretleriyle bıraktı yalnız başına. Elden ne gelirdi ki başka? Kime anlatsa, karşısındaki insanın vereceği cevap daha fazla kafasındaki tilkileri koşturtacak, iyice bulandıracaktı kafasını. Bu yüzden, en iyisi Minho'ya sormalıydı ne olursa olsun sonucu. Belki işin sonunda kırılıp üzülecekti veya mutlu olacaktı, kim bilir? Hayat şaşırtıcı sürprizlerle doluydu, acısıyla ve tatlısıyla tabii ki.
Dükkan açılmış birkaç müşteri gelip gitmişti sadece, kafe yine aynı popülaritesiyle devam ediyordu. Kıytı köşede kalmış bir kafeden kimsenin haberi olmuyordu elbette, bu da az müşteri getirtiyordu ne yazık ki.
"Hyung..." Felix bunalmışlıkla telefonla ilgilenen Chan'ın karşısına bırakmıştı vücudunu. "Çok sıkılıyorum."
Elindeki telefonu sakince masaya bırakıp, ellerini birleştirerek çenesini dayadı Chan. "Neden sosyal medyadan ilerlemiyorsun? Oradan reklam yaparak daha fazla müşteri çekebilirsin."
"Denedim, denemedim mi sanki? İşler pek de iyi gitmedi. Bende daha fazla uğraşamayacağımı anlayıp hesabı kapatarak uzaklaştım oradan. Hyung! Sosyal medyadaki insanlar tam bir psikopat, cidden. Ünlüler nasıl başa çıkıyor bu gibi insanlarla? Aklım almıyor..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟏𝟐𝟏𝐔┊𝐌𝐢𝐧𝐜𝐡𝐚𝐧
Fanfic'𝘐 𝘥𝘰𝘯'𝘵 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘵𝘰 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘺𝘰𝘶 𝘐 𝘴𝘩𝘰𝘶𝘭𝘥𝘯'𝘵 𝘣𝘦 𝘭𝘪𝘬𝘦 𝘵𝘩𝘪𝘴 𝘐 𝘬𝘯𝘰𝘸 𝘪𝘵 𝘪𝘯 𝘮𝘺 𝘮𝘪𝘯𝘥 (𝘥𝘢𝘯𝘨𝘦𝘳𝘰𝘶𝘴) 𝘐 𝘥𝘰𝘯'𝘵 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘵𝘰 𝘭𝘰𝘷𝘦 𝘺𝘰𝘶 𝘉𝘦𝘤𝘢𝘶𝘴𝘦 𝘧𝘳𝘰𝘮 𝘵𝘩𝘦 𝘮𝘰𝘮𝘦𝘯𝘵 𝘪𝘵 𝘴𝘵𝘢𝘳𝘵𝘴...