Merhabalar!
Yıldızımızı parlatmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen💗Bölüm Şarkısı: Kaleidoscope-Chappell Roan
(Her şeyden kısa bir süre önce...)
"Savaş şakağına dayalı namlunun ucucudur, Nora.
Tetiği çek, kurtul ya da ölünü göm ve kendini asla affetme."Sarayın ortası tam olarak bir savaş sahnesini andırıyordu. Salonun üzerine yerleşen ve oldukça pahalı olan büyük avize, her an kafamın üzerine düşecekmiş gibi korkuyu buram buram yaşatıyordu. Geniş masaların üzerine özenle yerleştirilmiş şamdanlar, ortalıkta dolaşan garsonlar, çeşit çeşit ikramlar ve kristal bardaklar ise özel bir davette bulunduğunuzu hatırlatmak istercesine haykırıyordu.
Evet, bugün oldukça özel bir gündü. Krallığa asıl layık olan ve ülkeyi yönetebilecek olan kişi, kuşkusuz kız kardeşim Milena idi. Ailem, hiçbir zaman beni değil veliaht yapmak, krallığa uygun bir asil olarak dahi görmemişti. Onlara göre hastalıklı, kanı bozuk, sorumsuz ve çirkin bir soysuzdan farkım yoktu. Benim aksime Milena ise cesur, tuttuğunu koparan, zarif ve güzel bir kız olmuştu her zaman. Bu yüzden Milena'nın kusursuzlukları, benim kusurlarımı kapatıyordu.
İnsanlar fırsatları oldukça yargılamaktan ve yadırgamaktan asla çekinmezlerdi. Çünkü onlara göre birinin kusurlarını ne kadar göz önünde bulundururlarsa, kendi kusurlarını bir o kadar görünmez kılıyorlardı.
Lakin benim gururumu zedeleyen, toplumun yargılaması ya da dedikodular değildi. Benim zorbalığı yıllar boyu kabul etmemdi, yıllar boyu göz yummamdı. Ne kadar kabul etmek istemesem de kendi potansiyelimin farkına çok geç varmıştım. Çünkü bir insan kendisine yenildiğinde, kazandığı tüm mücadeleleri de kaybetmiş oluyordu.
Derin nefesler eşliğinde yavaş ve temkinli adımlarla salondan tırabzanlara doğru ağır ağır ilerledim. Ağlamayı on altıncı yaş günümde bırakmıştım. Çünkü o gün kendime bir söz vermiştim. Bir daha asla ağlamayacaktım.
Tam dört yıl boyunca kendime verdiğim bu sözü tutmuş, ve kendi adıma bir direniş başlatmıştım. Lakin böylesine güzel bir günde verdiğim sözü tutamazsam, hem gururuma hem de sözlerime ihanet etmiş olacak ve bir daha verdiğim herhangi bir sözü tutamayacaktım.
Milena'yı çok seviyordum, bu bir gerçekti. Ama aynı zamanda çok kıskanıyordum, bu da bir gerçekti.
Çocukluğumuzda kavga etsek bile hemen konuşur ve barışırdık. Ne olursa olsun onu sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedim, o da beni sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Lakin şöhret ve burjuva, onu fazlasıyla değiştirmişti.
Merdivenlerin son basamağı da çıkarken düşüncelerimden ayrılmış ve gereksiz oyalandığımı fark edip adımlarımı hızlandırmıştım. Milena'nın kapısının önüne geldiğimde, girmek için birkaç dakika nefesimi dizginlemem gerekmişti. Göğüs kafesim hızlıca inip kalkıyordu. Belki de kalbim artık o boşluğa sığamıyordu. Çünkü birilerini sevmek, birilerine değer vermek hatta birileri için kendimi feda etmek istiyordum. Böylelikle büyükbabamın dediği gibi bencil bir aptal olarak adımızı lekelemeyecektim. İyiliği temsil edecektim belki de, tıpkı Milena gibi.
Ellerimi yumruk haline getirip, yüzüme içten olduğuna emin olduğum gülümsemelerimden birini yerleştirirken kapının ardından gelecek onayı beklemeye koyulmuştum. Birkaç saniye süren fakat bana asırlar gibi gelen o kısacık zaman diliminin ardından, içeriden kulağıma hoş bir melodi gibi uğrayan Milena'nın onay cümlesi duyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM: KEHRİBAL
FantasiaAilesinin ölümüyle birlikte krallığa veliaht olarak seçilmesi gereken Nora, kanının ve gözlerinin rengi yüzünden hem halk hem de saray arasında dışlanmaktadır. Kanunlara göre veliaht prenses olarak Nora'nın seçilmesi gerekse de seçilen prenses Milen...