2. GALİPLER VE MAĞLUPLAR

130 20 102
                                    

Merhabalar! Yorum yapmayı ve yıldızımı parlatmayı unutmayın lütfen💗

Bölüm Şarkısı: Midas-Skott

14 yıl önce...

Gururla söylüyordu küçük kız babasının ismini. Babam diyordu, benim babam. Altın saçlarının gölgelediği safir gözleri hayranlıkla bakıyordu minik avuçlarının arasındaki fotoğraflara. Kırmızı deri kapaklı kalın albüm bacaklarının üzerinde ağırlık yapıyordu. Odaya babası girdi, önce kehribar gözlü kızını buldu gözleri.

Kız yaklaşık iki gün önce gelmişti yanlarına. Simsiyah bir odanın içerisinde tutuluyordu çoğu zaman. İzole oluyordu orada, öyle söylüyordu adam minik kızına. Ablan gelecek diyordu, kız kardeşi ise bekliyordu olanlardan bihaber...

Siyah saçlarına baktı, yüzünü buruşturdu sonra. Gözleri odanın içerisinde gezindiğinde kırmızı berjerin üzerindeki safir gözlü çocuğa değdi.

Gözlerinin rengini yalnızca altın saçlı kıza vermişti babası. Kehribar gözlü kızından nefret ediyordu, dahası tiksiniyordu. Soysuz ve kansızdı kehribar gözlü kız. Çirkindi hatta ona göre. Altın saçlı kızının ise dillere destan bir güzelliği vardı. İki kardeşte birbirinden güzeldi işin aslı. Ama sırf kanının renginden olacak ya, dışlamak için tek bahaneleriydi kehribar gözlü kızı.

Altın saçlı kız babasının geldiğini hissetmiş olacak ki çenesini yukarı kaldırdı. Gözleri parladı küçük kızın. Dizlerine ağırlık yapan albümü çabucak kenara koydu. Ayağa kalktı ve "Baba!" diyerek karşısındaki adama doğru koşmaya başladı. "Babam!" diyerek kucakladı küçük kızı.

Kehribar gözlü kız, kardeşine ve kapının pervazındaki babasına bakıyordu. İmrenmeden edemedi. Babası ona da sarılsın istiyordu. Babası ona hiç sarılmamıştı ki. Ona sarılan ilk kişi doğuran ebeydi. Ona isteyerek sarılan tek kişi ise turuncuydu. Turuncu onun en yakın arkadaşıydı. Adı ise Elizya'ydı. Elizya ona her gelişinde sarılırdı. Sarılmayı turuncudan öğrenmişti kehribar gözlü kız.

Babası küçük kız kucağındayken yürümeye başladı, altın saçlı kız onu yanaklarından öpüyordu. Bir kez daha boynuna sarıldı. "Beraber oyun oynayalım mı?" diye sordu adam kollarındaki küçük kızına. "Olur!" diye yanıtladı küçük kız. "Nora da gelsin ama olur mu?" dediğinde adamın kaşları çatılmıştı.

"Hayır, güzel kızım. Hem unuttun mu? Sen ondan daha iyisin, her anlamda. Büyükbabanın sana vişneli kurabiye getirmesini ister misin?" Küçük kızın gözleri parladı. Çok seviyordu vişneli kurabiyeyi. Aklına geldikçe bile ağzının suyu akıyordu. Babası ise istediğine ulaşmıştı.

"O halde uslu bir kız ol ve dengin olan insanlarla takıl, olur mu güzel kızım? Olur mu benim altın saçlım?"

Kastettiği kişi ablasıydı. Ablasını ise tek bir vişneli kurabiyeye sattığından bihaberdi. Büyüyünce olanları öğrendiğinde iş işten geçmişti. Çünkü yalnız kaldığında ablasının yanında olan tek kişi turuncuydu. Ve büyükbabası her vişneli kurabiye getirdiğinde ablasından bir adım daha uzaklaşıyordu. Ablasını çok seviyordu, ablası da onu.

Ama annesi, babası ve büyükbabası ise kehribar gözlü kızla konuşmasını dahi istemiyordu altın saçlı kızın. Bazenleri -ya da ablasının odasına kalmasına izin verildiği geceler- odasından gece gizlice çıkar ve ablasının yanına gider, orada sohbet eder ve uyurdu. Sabah ise kimse uyanmadan yatağına giderdi. Ablasına karşı beslediği büyük bir minnet, bunun yanında utanç vardı. Hayır, ablasından utanmıyordu. Onun yerini aldığı için kendisinden utanıyordu. Her gece bunu düşünüyordu kız.

TILSIM: KEHRİBALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin