Şehzade Mustafa'nın ölümü üzerine Fünûnî, Rahmî, Edirneli Nazmî, Muînî, Mustafa, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî , Şeyh Ahmed Efendi, Selîmî, Kâdirî gibi şairler mersiyeler yazdılar. Hakkında yazılmış en tanınmış mersiye, Taşlıcalı Yahya Bey tarafından yazılmış olandır. Şehzade Mustafa, sultan olmadan kendisi bu denli fazla mersiye yazılan tek şehzadedir.
Taşlıcalı Yahya Bey'in Şehzade Mustafa için yazdığı mersiye'nin bir bölümü: [19]
Osmanlı Türkçesi Türkçe Açıklaması
Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı Eyvahlar olsun! Bu cihanın bir yanı yıkıldı;
Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Han'ı (Zira) ölüm eşkıyaları Mustafa Han'ı yok ettiler.Tulundı mihr-i cemâli, bozuldı dîvânı Yüzünün güneşi battı, divanı dağıldı.
Vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı. Osmanlı sultanını hile ile günaha soktular.Geçerler idi geçende o merd-i meydânı O savaş meydanlarının yiğidini adı geçtikçe çekiştirirlerdi.
Felek o cânibe döndürdi şâh-ı devrânı. Felek zamanın padişahını o (iftiracılardan) yana döndürdü.Yalancınun kuru bühtânı bugz-ı pinhânı Yalancının kuru iftirası ve gizli kini
Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı. Gözyaşımızı akıttı, ayrılık ateşini yaktı.Cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı O cani gibi cinayet işlemedi;
Boguldı seyl-i belâya, tagıldı erkânı. (Fakat kendi) canı, bela selinde boğuldu, erkânı dağıldı.N'olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm Keşke gözüm bu olup biteni görmeseydi
Yazuklar ana revâ görmedi bu râyı gözüm. Yazıklar olsun! Gözüm bu muameleyi ona layık görmedi.Tonandı aglar ile nûrdan menâre dönüp Nurdan bir minare gibi ak giysilerle donandı;
Küşâde-hâtır idi şevk ile nehâre dönüp Gönlü şevk ile gündüz gibi (aydınlık) idi.Görindi halka dıraht-ı şükûfe-dâre dönüp Çiçek açmış bir ağaç gibi halka göründü;
Yürürdi kulları önince lâlezâre dönüp. Kulları bir gelincik tarlası gibi önünde yürüyorlardı.Tururdı şâh-ı cihân hiddetiyle nâre dönüp Cihan Sultanı kızgınlığından ateşe dönmüş hâlde duruyordu;
Otagı haymeleri karlu kûhsâre dönüp. Otağının çadırları karlı dağlara benziyordu.Müzeyyen idi bedenlerle ak hisâre dönüp Bedenlerle süslenmiş beyaz bir hisara benziyordu.
El öpmege yüridi mihr-i bî-karâre dönüp. Yerinde duramayan güneş gibi el öpmeye yürüdü.