Bir dakika, nasıl oluyor da bu adam yanlışlıkla bana çarpıyor ve sonra da beni arkadaşının oğluna benzetiyor? Bu hiçte mantıklı gelmemişti. Adama doğru baktım, herif bir anda karşımdaki koyu kırmızı ve beyaz binanın ön cephesine girip kaybolmuştu. Hafif kambur ve öne eğik bir yürüyüşü vardı. Yanına girip bu tutarsızlığı sorsam da ne cevap verecekti, zaten bulamayacaktım. Neyse dedim içimden, yine paranoyakça düşünmeye başlıyordum. Bu sefer hiç düşünmeden, yüz seksen derece döndüm ve evime doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.
Telefonumdan mesaj sesi geldi.
Her zamanki gittiğimiz parkın orada seni bekliyor olacağım.
Mesaj tabii ki de Alperen'den geliyordu. Bahsettiği park bana çok da uzak değildi. Mahalle arasına yapılmıştı, az biraz ana yola bakan bir manzarası vardı. Önceden sokak ışıklarını izleye izleye çekirdek çitlerdik. Bu sefer düşünmeyecektim, o lanet ikilem arasında kalmak da istemiyordum. Parka gidip beni bekleyen ne varsa görecektim. Canıma tak etmişti artık.
Parka giderken adamı düşündüm. Gözlerinde hiçbir anlam yoktu. Duyguya dair bir işaret de yoktu, çarptıktan sonra mahcup da olmamıştı. Mimik hareketleri de yoktu. Dümdüz birkaç şey sorup gitmişti. Akıl sağlığı yerinde birisi miydi acaba? Boyu da benden biraz kıysaydı. Kilosu da hemen hemen bana yakındı.
Hava kararmıştı artık ve sokak lambaları yanıyordu. Her yere sarı leke gibi ışıklar saçılıyordu. Karanlıktan gelen o güven hissiyatını yine içime huzurla dolmasına izin verdim. Ne bulacaktım, ne görecektim en ufak bir fikrim bile yoktu. En yakın opsiyonel gelecek, kavga diye düşündüm. Bana söyledikleri yetmedi şimdi de kavga etmek istiyordur diye düşündüm, çünkü bu park da biraz ücra bir yerdeydi. Beni yaralasalar yardım buraya belki de beş on dakika da anca gelirdi.
Dolambaçlı mahallelerden, engebeli kaldırımlardan geçtim. Parkın önüne geldim ve etrafını incelemeye başladım. Kimsecikler yoktu etrafta. Park, genel itibariyle kare biçimindeydi. Ortasında çocuklar için kaykay ve salıncak vardı. Ağaçlar da bankların arkasına sıra sıra dizilmişti, aralarda da çalı toplulukları vardı. Yazın çocuklar bu parktan; dut, çağla ve kayısı yiyordu.
Banklar boştu. Duyularımı sonuna kadar açarak oraları geçtim. Belki de yaptıklarından pişman oldular ve benimle barışmak için bu özel yeri seçtiler? Neden olmasın üniversite hayatımızın yarısı bu parka geçmişti. Anılarımızı çoktu yani.
Her zamanki oturduğumuz banka geldim. O bank ana yola doğru bakıyordu. Birisi oradaydı ama yüzü ana yola, sırtı bana doğru dönüktü. Alperen miydi acaba o diye düşündüm. Çok karanlıktı etraf, net olarak göremiyordum. Ses çıkarmadan yanına yaklaşsam daha iyi olur diye düşündüm.
Yavaşça yaklaştım. Saç rengi ve kafa yapısından onun Alperen olduğunu anladım. Çocuğun kare şeklinde bir kafası ve kısa, iki santimlik saçları vardı.
"Alperen," diye fısıldadım.
Cevap vermedi.
Biraz sesimi yükselterek, "Alperen iyi misin?" diye sordum.
Yine cevap yoktu.
Hızlıca ön tarafa doğru geçtim.
Gözleri kapalıydı. "Alperen," diye bir daha seslendim.
Yine cevap yoktu.
Sebebini sonra anladım.
Alperen'in kıyafeti koyu bir sıvıyla kaplanmıştı kaplanmıştı. Boğazından aşağı doğru kanlar akıyordu. Etraf karanlık olduğu için net göremiyordum ama onun kan olduğundan emindim.
İçimden dokunmak geçse de yapmamalıydım. Parmak izi bırakmak yanlış olacaktı ama kıyafetine akan kandan da anlaşılacağı üzere kesinlikle ölmüştü.
Adeta olduğum yere çivilenmiştim.
Ölüm ve kan görmek.
Tarif edilemez hisler içerisindeydim. Nedensizce vücudum titremeye başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇGÜDÜ
Mystery / ThrillerAlp'in en yakın arkadaşları ona ihanet eder. Yapmadığı bir suçtan dolayı onu kurban seçerler. Bir süre sonra arkadaşlari onu arar ve ondan sadece yardım isterler ama nedenini söylemezler. Alp ise şüpheye düşer ve yardım etmek için arkadaşlarını aram...